Türkiye’den Esat’a jest İdlip boşaltılacak!
Türkiye'nin Suriye’de izlediği siyasi ve askeri stratejinin başarılı olmadığı bir kez daha anlaşıldı. Küreselcilerin tahrikiyle girilen gerdeğin Türkiye'yi getirdiği nokta malûm.
2016-2018'de Suriye hükümet güçlerinin muhalif güçler ve IŞİD karşısında kazandığı kesin zaferlerin ve sonuç olarak çatışmanın coğrafi lokalizasyonu, dış aktörler ve onların kışkırtması ile Ankara'daki bazı politikacıların Şam’daki Emeviyye Camii’nde Cuma Namazı kılma ve Beşar Esad'ı zorla iktidardan uzaklaştırma gibi afaki hesapları tutmadı.
Bu nedenle Türkiye’nin kendi bölgesinde ve dünyada sürdürmekte olduğu küresel politikaların devamı, global aktörlerin ülkemize yönelik planları gibi hususlarda daha dikkatli adımlar atması gerekiyor. Bu çerçevede Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren Suriye ile ilgili değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.
Türkiye, İdlip’ten çekilme hazırlığında!..
11 Haziran 2024’te Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı Kremlin'de kabul ettiğinde toplantıda Rusya Cumhurbaşkanlığı Yardımcısı Yuri Ushakov da yer almıştı.
Putin, Fidan’ı kabulünde Suriye krizinin çözümünde hep birlikte çok önemli bir rol oynadıklarını, durumun normale dönmesi için “Astana formatı”nı sürdürmenin, terörle mücadele etmede doğru olacağını söylemişti.
17 Eylül 2018’de Rusya ile Türkiye arasında imzalanan Soçi Mutabakatı ile Türk gözlem üslerinin kurulduğu İdlib’de, Esad rejiminin ilerleyişi Şubat 2020’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Bahar Kalkanı Harekâtı ile durdu.
Türkiye, Rusya destekli Suriye hükümetinin, bölgedeki muhalif yönetimini yok etme ve milyonlarca mülteciyi Türkiye sınırlarına göç ettirme tehdidinde bulunan saldırısını önlemek için 2017'de varılan anlaşmanın ardından İdlib ve çevresinde ilk etapta 12 ateşkes gözlem istasyonu kurdu.
Biraz geriye gidilirse özellikle İdlip ve çevresinde yapılan askeri operasyonların Rusya ile eşgüdüm içinde başlatıldığını, İdlib’deki gözlem noktalarının da Rusya ve İran ile varılan mutabakatlar sonrası ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Bununla birlikte Ankara’nın, ABD'nin Suriye'den gelecekte çekilmesini arzulamakla birlikte ABD’nin koordineli olmayan bir şekilde çekilmesinin Türkiye açısından önemli riskler oluşturabileceği ve ülkeyi İran ve Rusya'ya karşı yalnız bırakabileceği değerlendirmesinin de yapıldığı bir gerçek.
ABD’nin Türkiye’nin terörist ilan ettiği gruplarla çok yakın mesaisi mevcut. Sanki Pentagon kendi askerilerini eğitiyor donatıyor gibi her türlü lojistiği sağlıyor.
Ankara bu konudaki rahatsızlığını ikili ve uluslararası platformlarda yüksek perdenden seslendirmesine rağmen Amerikalı sığır çobanlarının kulak astığı yok.
Hatta geçtiğimiz günlerde Ortadoğu'daki askeri varlığını sürdürmekte kararlı olduğunu söz ve eylemleriyle belli eden ABD ordusuna ait askeri takviyenin, Fırat Nehri'nin doğusunda kalan Deyrizor iline ulaştığı bilgisi kamuoyu ile paylaşıldı.
ABD’nin sadece PKK/PYD/YPG’den devşirerek oluşturduğu SDG ile aşna fişnası yok. AK Parti hükümetlerinin bürokratları ile eşgüdümlü başlattıkları Suriyeli muhalif güçleri eğit donat programlarından devşirilen yapılarla da dirsek teması kurdukları, Özgür Suriye Ordusu bileşeni aşiret ve toplulukları Türkiye aleyhine kışkırttıkları söylenebilir.
Mesela Kayseri olayları ile patlak veren ülke geneline sıçrayan sokak gösterilerinin hedef aldığı masum Suriyeli halka destek amaçlı Suriye’de TSK kontrolündeki bölgelerde yapılan gösterilere bazı ÖSO birlikleri de katılmıştı.
Suriyeli muhalif gazeteci Ayman Abdel Nour, ABD /CIA adına çalışıyor!
Dahası var. Beş altı ay önce Suriye savaşı 14'üncü yılına girerken, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanının “muhaliflerle iftar için” sınırın ötesine gittiği, başkanın bulunduğu konvoyun yolunun, Suriye muhalefetine muhalif bir grup tarafından kesildiği ileri sürüldü.
Konuyu ilk kez dünya basınına servis edenin kimliği de ilginç.
Ayman Abdel Nour, Suriyeli ama ne Şii ne de Sünni Müslüman? Suriye Hıristiyanlardan. Hatta Cemaat başkanı. Ayman Abdel Nour, yalnızca Orta Doğu araştırmalarına adanmış Washington merkezli Orta Doğu Enstitüsü’nde çalışıyor.
Enstitüsün amacı “Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlarının Orta Doğu hakkındaki bilgilerini artırmak” şeklinde belirtiliyor. Bu bilgiler ışığında İstihbarat Başkanının hedef alındığı operasyonun ABD / CIA tertibi olduğu ve haberin yine aynı kanaldan servis edilmesi düşündürücü.
Olayın vahametine bakın!..
İstihbarat Başkanını taşıyan zırhlı aracı kuşatan öfkeli kalabalık, dağılmayınca konvoyun güzergâhı değiştiriliyor. Başkanın sağ salim bölgeden çıkarılması için Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’na bağlı Cephet’uş Şamiyye milisleri hemen olay yerine intikal ettiriliyor.
Umarım hesabı sorulmuştur. Bu ne cüret?
Suriye'nin kuzeyindeki Halep vilayetinde Türk ordusunun güvenlik amacıyla elinde tuttuğu bölge sınırları içinde, 2013 yılında oluşturulan rejim karşıtı "Suriye Geçici Hükümeti" tarafından yönetilen bölgelerde Türkiye aleyhtarı protestolar patlak verdi. Protestoların benzeri görülmemiş ölçeği, Ankara'yı sınır kapısını geçici olarak kapatmaya ve acilen Suriye'ye askeri takviye göndermeye zorladı.
Suriye'nin kuzeyinde Türkiye ile ortaklık yapan Suriyeli silahlı gruplar bir kenara çekilemiyor ve Suriye karşıtı pogromlara karşı protestolara katılmak zorunda kalıyorlar. Aksi takdirde kendilerini tüm Suriyelilerin çıkarlarının temsilcisi olarak sunmaya devam etmelerinin zor olacağı kanaatindeler.
Şimdiye kadar inşa edilen ne varsa mesela Azez’de istihbarat başkanının aracının kurşunlanması ile Kayseri'deki olaylar sonrasında Türkiye'nin asker, polis, gizli servis ile kontrol ettiği şehirlerde Türk bayraklarının yakılması, Türk tırlarına ve o bölgedeki banka, PTT vs. gibi Türk kurumlarına saldırılması ile yerle yeksan olmuştur. Hiç şüphesiz bu, geçmişten gelen yanlış uygulamaların neticesidir.
Türkiye’nin Suriye halkı için açtığı başta sağlık olmak diğer kurum binalarının tahrip edilmesi, Türk Bayrağının yakılması da ne demek? Tüm bunlar; “bayrak yakanlar, PKK/YPG teröristlerin işidir” denilerek geçiştirilemez, örtbas edilemez. Eğer bu unsurların işiyse bir güvenlik zaafı vardır. İlgili birimler maalesef görevlerini yerine getirememiştir.
Ortada bir başarısızlık vardır. Suriye Ulusal Koalisyonu ve Suriye Geçici Hükümeti’nin sahanın nabzını tutamadığı, sahayı kontrol edemedikleri, onların beceriksizliği ve CIA/Mossad tahriki nedeniyle Suriye’de sınır bölgesinde yaşayan halkın Türkiye aleyhtarı bir çizgiye yönlendirildiği görülmektedir.
Öte yandan Halep ve İdlib'deki Suriyeliler, Erdoğan'ın açıklamaları ve Beşar Esad rejimiyle ilişkilerin normalleşme ihtimalinden dolayı tam bir panik yaşıyor. Ancak ABD ve müttefiklerinin gizli servisleri, güneydoğu sınırlarımızın her iki tarafın da özellikle Arap kökenli mülteciler arasında, “Ankara ile Şam yönetimleri anlaşırsa Erdoğan sizi Beşar Esat'a teslim edecek” propagandası yapıyorlar.
Bir diğer ayrıştırma konusu daha çok Suriyeli grupların kendi argümanları. Onlar da diyor ki, “şimdiye kadar Esat rejiminden kurtulmak için başlattığımız savaşta binlerce şehit verdik. Eğer Erdoğan ile Esat anlaşırsa şehitlerimizin kanı yerde kalır.”
Bu söylemin, Suriyeli sıradan insanları bırakın, sözde Suriye Milli Ordusunun omurgasını oluşturan Arap aşiretleri arasında infiale yol açmayacağının garantisini kim verebilir?
Görünen köy kılavuz istemez. Şam ve Ankara koordineli olarak, ABD destekli ayrılıkçı Kürt gruplarının ilan ettiği “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi"ni askeri, siyasi ve ekonomik açıdan ciddi şekilde zayıflatmayı planlıyorlar.
Bu sözde federatif yapı, Halep ve Haseke vilayetinin neredeyse tamamını ve Deyrizor ve Rakka vilayetlerinin yaklaşık yarısını kontrol ediyor. En büyük petrol yataklarının, Fırat Nehri üzerindeki hidroelektrik santrali gibi stratejik enerji altyapı tesislerini ve tarım arazilerini ellerinde tutuyorlar.
Pek çok gözlemci, bu bölgede yıllar süren çatışmalar boyunca yetiştirilen buğdayın, merkezi hükümet ile bölgesel Kürt yetkililer arasındaki egemenlik mücadelesinin bir aracı haline geldiğini belirtiyor.
ABD destekli ayrılıkçı Kürtlerin konumlarını baltalayan Şam, onları ulusal diyalog çerçevesinde müzakerelerde daha uzlaşmacı hale getirmeyi ve sonuçta “Kürt meselesi”ni üniter bir devlet çerçevesinde, ülkenin federalleşmesine gerek kalmadan barışçıl bir şekilde çözmeyi planlıyor.
Ankara-Şam arasındaki ilişkilerin dinamikleri…
Türk lider Erdoğan, Suriye ile diyaloğun yeniden tesis edilmesi yönünde daha gür sesle yüksek perdeden konuşuyor. Bu güncel diyalog ve işbirliği söyleminin arka planında Ankara ve Şam’ın öncelikle ABD’nin iğfal ettiği Suriyeli Kürtleri kontrol altına alma konusundaki ortak çıkarlar var.
İkinci olarak, uzun zaman önce terörizm için bir üreme alanı, bir yuva haline dönüşen, hala ne yapacağı belli olmayan HTŞ'nin kontrolündeki İdlib’in kaderinin ortaklaşa belirlenmesi gerekiyor. Her iki ülke de IŞİD ve El Kaide ideolojik çizgisindeki aşırı inanç modellerinin yayılmasından rahatsız.
Küresel emperyalizme çanak tutan bu sözde cihatçı grupların kontrolü veya Astana Mutabakatı kapsamında silahlandırılması şimdiye kadar mümkün olmadı. Bölgenin bu kriminal gruplardan arındırılması, suç ekonomisinin kaynaklarının kurutulması, her iki ülke güvenliği açısından büyük önem taşıyor.
Sadece bu değil. Türkiye’de yabancı düşmanlığına evrilen bazı siyasi partiler tarafından sıklıkla gündeme getirilen mültecilerin geri dönüşlerinin organize edilmesi gerekiyor. Bu noktada Türk iş çevreleri, ticaret kurmak ve Suriye'nin gelecekteki yeniden inşasına katılmakla ilgileniyor.
Rusya arabuluculuğunda İdlip süreci nasıl başladı?
11 Haziran 2024'te Suriye’de Lazkiye’nin güneydoğusundaki Rus Khmeimim/Hmeymim üssünde, Rusya arabuluculuğunda Türkiye ile Suriye’den askeri yetkililerin bir araya gelerek, iki ülke arasında bir süredir dondurulan görüşmelerin yeniden başladığı, ilk önce Türk basınında sonra da Rus medyasında yer aldı.
Görüşmeyi ilginç kılan ayrıntı ise söz konusu toplantının Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Moskova’daki görüşmesinin ertesi günü yapılmasıydı.
İdlip Takvimi nasıl işleyecek?
Türkiye, 'riskleri ortadan kaldırmak' amacıyla Suriye'nin İdlib kentindeki askeri mevzilerinden daha fazlasını terk edecek. Kontrol noktalarını boşaltacak. Bu az-buz bir olay değil. Neden mi? Çünkü Türkiye’nin üsler ve gözlem noktaları da dahil olmak üzere 100'den fazla askeri alanı Suriye Ordusuna teslim etmesi demek.
Bu kapsamda Türkiye, güney İdlib'deki toprakların kontrolünü Esad yanlısı güçlere devretmeyi kabul etmiş oluyor. Bu anlaşmaya dair haberler doğruysa, Türk askerinin çekilmesinin ardından İdlib’e Suriye ordusunun bir askeri harekât gerçekleştirmesi muhtemeldir.
Türkiye destekli muhalif güçler ve El Kaide bağlantılı unsurlar, Türk desteği olmadan bile ilerleyen Rusya destekli rejim güçlerine karşı koyabilir.
İdlip kırsalında ve kent merkezinde başta Heyet Tahrir el-Şam olmak üzere Hurras al-Din, Türkistan İslami Partisi, Ulusal Kurtuluş Cephesi, gibi örgütler mevcut.
Bunlar yıllardır bölgede yaşıyorlar ve savaş tecrübelerinden kimse şüphe etmiyor. Suriye Milli Ordusu muhtemelen TSK’nın ayrılmasından sonra kendisine ait mevzileri terk edecektir. Türkiye’nin İdlip’ten ayrılmak isteyenlere nasıl bir seçenek sunduğu, belirsizliğini koruyor.
Acaba diğer kontrolü altındaki yerleşim yerlerine mi bunlar iskan edilecek yoksa bir kısmı Hatay ve ilçelerine mi yerleştirilecek? Türkiye’nin bu noktada hem Suriye tarafına hem de kısmi müttefiklik beratı verdiği gruplara nasıl bir çözüm önerdiği şimdilik pek bilinmiyor.
Türkiye'nin, Mart ayında Rus devriyelerine izin vermeyi kabul ettiği ancak topçu birlikleri de dahil olmak üzere rejimin tam bir ele geçirmesini engelleyen güçlerini koruduğu M4 otoyolunun güneyindeki toprakları devretmesi de beklentiler arasında.
Türkiye, muhaliflerin elindeki toprakları elinden almak için pazarlık yaptığından, El Kaide bağlantılı unsurlardan, yerel sivillerden ve hatta Türkiye destekli muhalif güçlerden tepki alabilir.
Umarım, HTŞ'nin liderleri ve saha komutanları; Türklerin İdlib’i Suriye ordusuna "teslim etmesi" durumunda başlarına gelebileceklere dair endişe ve korkularla Türk sınırlarını, Türk ordusunu hedef alan terörist eylemlere kalkışmazlar.
PKK/PYD/YPG uzantısı SDG’den beklenilen Kursk benzeri intihar saldırısı acaba CIA/ MOSSAD işbirliğinde İdlip üzerinden vizyona konulabilir mi?
Ayrıca idlib’in karşısındaki Yayladağ’ın bulunduğu coğrafi alan, bu Kursk bölgesine çok benziyor. Yoksa küresel alçaklar, önce Kursk’ta denediklerini sonra da İdlip ve Yayladağ’da mı tatbik etmek istiyorlar. Aman dikkat edilsin.
İslam Kardeşliği, Ümmetçilik bu cihatçı örgütlerin saldırmasına engel değil. Tıpkı 1. Dünya Savaşı'nda İngilizlerle işbirliği yapan Şerif Huseyin ve adamları gibi. Suriye'de durum farklı mı olur sanıyorsunuz? Örnek mi istiyorsunuz. Alın size örnek:
Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi’nin TSK’ya yönelik saldırıları…
Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi, Suriye ve Irak'ta faaliyet gösteren radikal İslamcı bir örgüttür. Örgüt, genellikle Sünni İslam ideolojisi üzerinden hareket etmekte ve cihatçı bir yapıdadır. Örgütün adı, İslam'ın ilk halifesi Ebu Bekir es-Sıddık'a atıfta bulunmaktadır ve bu isim, örgütün cihatçı köklerini ve İslam'ın erken dönemlerine duyduğu bağlılığı yansıtmaktadır.
Türkiye'nin yakın coğrafyasında faaliyet gösteren diğer benzer örgütler gibi, bu grubun da Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit edebileceği değerlendirilmekte ve bu sebeple Türkiye, bu tür örgütlerin faaliyetlerini yakından izlemektedir.
Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi isimli örgüt, Suriye'nin İdlib bölgesinde Türk askerlerine yönelik çeşitli saldırılar gerçekleştirmiştir. Bu saldırılardan bazıları, yola yerleştirilen el yapımı patlayıcılarla Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait konvoyları hedef almıştır.
Saldırıların gerekçesi olarak, örgütün üyeleri tarafından çeşitli intikam eylemleri öne sürülmüştür. Örgüt, İdlib'deki farklı bölgelerde Türk askerlerine yönelik saldırıları üstlenmiş ve bu saldırılardan bazılarının görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaşmıştır.
Örgüt, özellikle termal keskin nişancı sistemleri ve el yapımı patlayıcılar kullanarak saldırılar düzenlemiş ve bu saldırılarda ölen ve yaralanan Türk askerleri olmuştur. Bu saldırılar, Türk askerlerinin güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır
Faaliyetler ve Hedefler
Hedefler: Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi, İslam hukukunun katı yorumlarını uygulamayı hedefleyen ve bu doğrultuda bir İslami devlet kurma amacını güden bir örgüttür. Faaliyet Bölgeleri: Örgüt, çoğunlukla Suriye'nin kuzeyinde ve Irak'ta faaliyet göstermektedir. Örgüt, bu bölgelerde çeşitli saldırılar düzenlemiş, güvenlik güçlerine ve rakip gruplara karşı eylemler gerçekleştirmiştir. İdeoloji: Örgüt, radikal Sünni İslam ideolojisini benimsemekte ve şiddet yoluyla bu ideolojiyi yaymayı amaçlamaktadır.Uluslararası Durum
Yasaklı Statüsü: Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi, birçok ülke tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılmaktadır ve uluslararası terörle mücadele kapsamında hedef alınmaktadır. Bağlantılar: Örgütün, El Kaide veya IŞİD gibi daha büyük cihatçı örgütlerle ideolojik veya operasyonel bağları olduğu iddia edilmektedir, ancak bu bağlantılar net bir şekilde doğrulanmamıştır.Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi, ilk kez 28 Ağustos 2020’de Hama kırsalındaki Sellet ez-Zuhur köyü yakınlarındaki TSK üssüne yönelik bombalı araç saldırısı gerçekleştirmişti.
10 Eylül 2021: İdlib’in kuzeyindeki İdlib-Keferya yolu üzerinde ilerleyen TSK konvoyuna yönelik EYP saldırısı gerçekleştirildi.
28 Nisan 2021: İdlib’in güney kırsalındaki Mestume köyü ekseninde TSK’ya ait zırhlı araçlara EYP saldırısı düzenledi.
15 Nisan 2021: İdlib’in doğusundaki Korniş bölgesinde TSK’ya ait konvoy, EYP ile hedef alındı.
8 Nisan 2021: İdlib’in güneyindeki Cebel Zaviye bölgesinde TSK’ya ait bir askeri konvoy el yapımı patlayıcı ile hedef alındı.
23 Mart 2021: İdlib’in güney kırsalındaki TSK)üs noktası önünde daha önceden yola yerleştirilen bir EYP’nin, TSK zırhlısının geçişi esnasında infilak ettirildi.
15 Mart 2021: İdlib kent merkezi, Sanayi Bölgesi girişinde TSK’ya ait bir araca (Yakıt tankeri olduğu da ifade ediliyor) daha önceden yola yerleştirilmiş bir EYP düzeneğiyle saldırı gerçekleştirildi.
13 Mart 2021: İdlib kent merkezi yakınlarında TSK’ya ait bir askeri konvoyun daha önceden yola yerleştirilmiş EYP düzeneğiyle hedef alındı.
24 Şubat 2021: İdlib’in kuzey kırsalındaki Maret Mısrin bölgesi yakınlarında TSK’ya ait bir konvoy EYP ile hedef alındı.
25 Ocak 2021: İdlib’in doğu kırsalındaki Binniş kasabasında TSK’nın merkez olarak kullandığı asker üsse yönelik keskin nişancı saldırısı gerçekleştirildi.
16 Ocak 2021: İdlib’in kuzeyinde TSK unsurlarına yönelik keskin nişancı saldırısı gerçekleştirildi.
4 Ocak 2021: İdlib’in kuzeyindeki Kafraya köyü yakınlarında Türk askerlerine ait bir konvoy, ağır silahlarla hedef alındı.
7 Aralık 2020: İdlib’in kuzey kırsalındaki Ram Hamdan köyünde bulunan TSK üssüne yönelik ağır silahlı bir saldırı gerçekleştirildi.
Daha ne diyeyim?
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
омюр челикдёнмез, Дикгазете