Başlık biraz provakatif gelebilir. Çekişme, NATO Türk Gladio'su ile Cihanşümul Kadim Türk Devleti arasında yaşandı! Sol gösterip sol vurdu. Cihanşümul Kadim Türk Devletinin Türkiye’deki NATO hegemonyasını, ABD ve İngiliz askeri mevcudiyetini nasıl etkisizleştirdiğini, aşırı sol örgütlerin üzerinden bu strateji nasıl gerçekleştirdiğini bilmek istiyorsanız lütfen yazdıklarımı dikkatli okuyun.
Türkiye, 4 Nisan 1952'de NATO'ya katılınca aynı yıl, Türkiye'deki kolu Seferberlik Tetkik Kurulu / Tactical Mobileization Group ile CIA kuruluşu Amerikan Yardım Heyeti/American Aid Delegation -JUSMATT Türkiye'nin başkenti Ankara'nın göbeğinde Bahçelievler semtindeki binasında faaliyetlerine başladı.
Türkiye'nin Kore Savaşı’na asker göndermesi NATO’ya kabulünde önemli bir taviz olmuştu. Sonraki süreçte Türkiye - NATO ilişkileri, daha özelde ABD ile yaşanan sorunlar, siyasi tarihimizde ‘Johnson Mektubu’ olarak bilinen, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Lyndon B. Johnson tarafından Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye 5 Haziran 1964 tarihinde gönderilen Türkiye’nin 1964’te Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunmasını önleyen tehdit edici mektupla başladı.
1964’te İsmet İnönü, ABD Başkanı Johnson’a ültimatom niteliğindeki mektubundan dolayı sert çıkmış; “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu yeni düzendeki yerini alır” demişti.
Türkiye açısından ABD güvenilir bir müttefik değildir. “Johnson Mektubu” olarak bilinen diplomatik kriz; ABD’nin Türkiye’ye bakış açısını çok net şekilde yansıtmaktadır.
Türkiye’nin NATO’ya katılması sonrasında NATO Antlaşması’nın üçüncü maddesine istinaden ABD ile Türkiye arasında üs ve tesislerin kurulması amacıyla ikili anlaşmalar yapılmıştır. ABD ile Türkiye arasında 23 Haziran 1954 yılında imzalanan “Askerî Kolaylıklar Anlaşması” sonrasında Türkiye’de ABD’lilerin yönetiminde 40 kadar üs ve tesisler kurulmuştur.
NATO emperyalizmine karşı Türk Devlet Refleksi…
Devlet Refleksi tam da bu noktada ortaya çıktı.
Devletin sol kadroları sahaya indi. 1968’den itibaren Türkiye’deki sol fraksiyonlarda Filistin Kurtuluş örgütlerinin kamplarında gerilla eğitimi almak gibi bir eğilim ortaya çıkmaya başladı. 9 Haziran 1967 Cuma günü, 80 kişilik iki grup, adeta davul zurna eşliğinde otobüslerle hareket etmişlerdi.
İstanbul Teşvikiye’deki Suriye Arap Cumhuriyeti Başkonsolosluğu’nun önünden yola çıkan gönüllüleri, başkonsolos teker teker kucaklamış ve başarılar dileyerek uğurlamıştı.
Şimdi soralım; devlet organize etmese, izin vermese bu kafileler, Bekaa Vadisindeki Filistin Kamplarına silahlı eğitim almak için intikal edebilir miydi?
O dönem Filistin’e kaçak yollardan girerek savaşmaya giden, 18 yaşındaki Abdülkadir Yaşargün ile 19 yaşındaki Mustafa Çelik, El Fetih saflarına katıldı.
Mustafa Çelik, burada girdiği çatışmada hayatını kaybetti. 1969’da bölgeye giden isimler arasında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan da vardı. Türkiye’de aranıyorlardı.
Kaçak yollarla Filistin’e gitmek için yola çıktıklarında Suriye’de gözaltına alındılar. On iki gün tutuklu kaldıktan sonra bölgede olma sebeplerini söylediler ve Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi tarafından serbest bıraktırıldılar.
Deniz Gezmiş, ailesine Kuşadası’na gideceğini söyleyerek Filistin’in yolunu tutmuştu. Hüseyin İnan, daha sonra yani 1969’da Filistin kamplarına intikal etmişti. Eğitim gördükten sonra yurda dönerken yakalanıp Diyarbakır’da yargılandılar. Amaçları burada gerilla eğitimi alıp, silahlı mücadeleyi Türkiye’ye taşımaktı.
Nitekim öyle de yaptılar.
Vietnam Kasabı olarak bilinen Robert William Komer, Ankara’ya ABD Büyükelçisi olarak Kasım 1968’de atandı. Ankara’ya gelişi yaklaşık bin öğrencinin katılımıyla protesto edildi.
6 Ocak 1969 günü ODTÜ’ye geldiğini haber alan öğrenciler, rektörlük binası önünde toplandılar. Komer’in arabasını ters çevirip ateşe verdiler. Olaydan sonra tutuklanan bazı öğrenciler 12 Mart 1969’daki duruşmadan sonra tahliye edildi. Robert William Komer ise görevinde ancak Mayıs’a kadar kalabildi.
4 Mart 1971’de Ankara’da görevli 4 Amerikan askeri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın üyesi olduğu Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) tarafından kaçırıldı. Gece 01.30 sıralarında gerçekleştirilen eylemin ardından Deniz Gezmiş ve arkadaşları, ABD askerleri için 400 bin dolar fidye talep ettiler. Amerikalı askerler kaçırıldıktan 4 gün sonra THKO’cular tarafından 8 Mart 1971 günü serbest bırakıldı.
1980 öncesinde Türkiye'deki aşırı sol örgütlerin faaliyete geçmesinde soğuk savaş döneminde Sovyet gizli servislerinin parmağı olduğu düşünülür. Bunların başında hiç şüphesiz THKO vardır.
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Kadir Manga, Taylan Özgür, Cihan Alptekin ve Mustafa Yalçıner gibi isimler tarafından kurulan Marksist-Leninist silahlı propaganda örgütü, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun Türkiye'nin görünürde istikrarsızlaştırılmasına ama arka planda özellikle ABD ve İngiltere’nin askeri hegemonyasından kurtulmasına katkısı yadsınamaz.
Hedef Amerikalılar ve İngilizlerdi, İsrail Büyükelçisi arada kaynadı!..
Örgüt, kuruluşunu, gerçekleştirdiği bir dizi eylemden sonra 4 Mart 1971 tarihinde yayımladığı bildiri ile adını kamuoyuna duyurmuştu. Asıl eylem sonradan geldi.
ABD’nin Rusya hakkında topladığı istihbaratın 4’te 3’ünün Türkiye’nin Karadeniz sahilinde İngiliz devletini siber saldırılara ve tehditlere karşı korumak amacıyla hükûmet tarafından görevlendirilen güvenlik ve istihbarat kurumu Government Communications Headquarters‘e bağlı ve onlar tarafından işletilen Ünye dinleme üssündeki radar istasyonlarından gidiyordu.
Burası daha sonra Kızıldere’de öldürülen THKP-C’liler tarafından 26 Mart 1972’de basılmış, Ünye NATO radar üssünde görevli 2 İngiliz Gordon Banner ve Charles Turner ile 1 Kanadalı teknisyen John Law kaldıkları evden Mahir Çayan ve 5 arkadaşı tarafından kaçırılmıştı.
Soğuk Savaş döneminde Ankara, Moskova’ya göz kıptı!..
Hiç şüphesiz NATO üssü kapsamındaki Ünye’deki Sovyetleri dinleme izleme istasyonunun basılması ve burasının dünya kamuoyunda deşifre edilmesi Sovyetler Birliği’nin de işine gelmişti.
Türk Devleti, o tarihlerde yakın ilişkide olduğu Sovyetler Birliği’ne, burnunun dibindeki üssü göstermiş ve gayri nizami olarak sol kadrolarla istihbarat akışını askıya aldırmıştı.
İngiliz rehineleri kim vurdu?
3 teknisyen, araç değiştirilerek Niksar'ın Kızıldere köyüne götürülmüştü. Askeri birlikler köyü kuşattı. Çatışma başlayınca elleri arkadan bağlı teknisyenler bir rivayete göre Çayan'ın arkadaşları tarafından hemen orada kurşuna dizilerek öldürüldüler.
Evin ve köyün sarılması üzerine evde sıkışıp kalan THKP-C üyeleri Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz ve Ahmet Atasoy ile THKO üyeleri Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, teslim olmamayı, taleplerine olumlu karşılık verilmez ve üzerlerine ateş açılırsa İngiliz rehineleri, bıraktıkları ültimatomda belirtildiği biçimde öldürerek sonuna kadar çarpışmayı kararlaştırdılar.
Evin giriş ve çıkışlarını hububat ve un çuvalları, dolap, yastık ve yataklarla tahkim ederek, evin çatısında delikler açarak çevreyi gözetlemeye başladılar.
"Teslim ol" çağrılarını reddettiler. Öğleden sonra İngilizlerin kendilerine çatıdan gösterilmesi ve kendileriyle konuşturulmasını isteyen çevreyi kuşatmış binlerce asker ve polisten oluşan birliklere İngilizleri gösterip konuşturdular.
Kısa bir süre sonra içlerinden birinin çatıya çıkması ve görüşme yapılması isteğine uyarak çatıya çıkan Ertuğrul Kürkçü, Mahir Çayan, Cihan Alptekin ve Saffet Alp görüşmek üzere beklerlerken, ansızın üzerlerine önce tek tek, daha sonra çevredeki makinalı tüfek yuvalarından yaylım ateşi açıldı.
Bu ateşin kimin emriyle açıldığı ve neyi amaçlamış olduğu bugün de açıklığa kavuşmuş değildir.
Teknisyenlerin ve onları kaçıranların tümünü uzun bir kuşatmadan sonra sağ olarak yakalamanın askeri olarak mümkün olduğunu konuyla ilgilenen hemen hemen her uzman belirtiyorsa soru şu o halde İngilizlerin neden öldürülmesine göz yumuldu?
Türkiye'de bu olaylar yaşanırken Batı ve Doğu blokları arasında istihbarat savaşları kıyasıya sürüyordu. Kimin eli kimin cebinde belli değildi.
KGB şefi Arkady Shevchenko'nun CIA'ya transferi…
Amerika’ya sığınan üst düzeydeki KGB şefi Arkady Shevchenko, yaptığı açıklamalarda 12 Eylül 1980 öncesinde Sovyetler’in Türkiye’yi işgal etmek için ülkemizde terörü bilfiil kışkırttığını ve hatta ilk olarak liderliğini Deniz Gezmiş’in yaptığı THKO örgütünü emirle kurdurduğunu söylemişti. Bu dingil diyor ki; THKO'yu Deniz Gezmiş, benim talimatımla kurdu.
Oysa bu ajan pezevenk, düpedüz yalan söylüyordu çünkü o yıllarda Türkiye ile Sovyet Rusya arasında yakınlaşma, ABD’nin ve diğer NATO üyesi ülkelerin tepkisini çekecek boyuttadır. Türkiye ile Sovyet Rusya arasındaki yakınlaşma, 1965 seçimlerinde işbaşına gelen Adalet Partisi iktidarı döneminde de sürmüştür.
Arkady Shevchenko neden dezenformasyona başvurmuştu?
Demek ki bugün olduğu gibi o yıllarda da Sovyetler Birliği bürokrasisinde Amerikancı/Batıcı kadrolar veya isimler aktif şekilde yapılanmıştı.
1965 Eylül'ünde Ankara'ya gelen Sovyet heyetiyle görüşmeler, 12 Kasım'da bir ‘ön protokol’ün imzalanmasıyla sonuçlanır. 20-27 Aralık 1966'da Sovyet Başbakanı Aleksi Kosigin, Türkiye'yi ziyaret eder. Ziyaret sonunda yayınlanan ortak bildiride, iki ülke arasındaki siyasal ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi üzerinde durulur.
Ancak bu gelişme, öncelikle ekonomik ilişkilerde sağlanır. 1967, 1972, 1979 yıllarında ticaret anlaşmaları yapmalarına rağmen Türkiye ve Sovyetler, farklı kamplarda yer alır. Sovyet kredisi ile finanse edilmek üzere ön projeleri hazırlanan 7 sınai tesise ait anlaşma, 25 Mart 1967 tarihinde imzalanmıştır.
Bu kapsamda İskenderun Demir Çelik tesisleri, İzmir Aliağa Rafinerisi, Seydişehir Aliminyum Tesisleri Paşabahçe Cam Sanayiini de içeren 7 proje için Sovyet Hükümeti, Türkiye’ye yüzde 2.5 faizli ve 15 sene vadeli 200 milyon dolarlık bir kredi açmıştır.
Anlaşmanın önemli yanı, kredilerin Türkiye’den yapılacak ihracatla ödenmesinin ve bu ihracatın yüzde 60’ının da Türkiye’nin geleneksel tarım ürünleriyle yapılmasının öngörülmüş olmasıdır. Türkiye, bu anlaşma ile sadece bazı önemli sınai tesisler kazanmakla kalmayıp aynı zamanda geleneksel tarım ürünlerini Sovyetler Birliği’ne pazarlama imkânı da bulmuştur.
Sonraki yıllarda bu tesislerin hepsi de kurulup işletmeye açılmıştır. Demirel, ABD’ye rağmen Sovyet Rusya ile giriştiği bu ekonomik kalkınma seferberliğinin bedelini bizzat CIA ajanlarının kendisi hakkındaki ‘Amerika’nın adamı’ yaftasını sol örgütler arasında propaganda yapması ile ödediği gibi, 12 Mart 1971 muhtırasının neticesinde şapkasını alıp gitmesiyle de ödemiştir.
Arkady Shevchenko, THKO militanlarının Lübnan’da eğitilmelerinden sonra Türkiye’ye girerek eylemlere başladığını, Sovyet istihbarat örgütü KGB ile askeri istihbarat örgütü GRU’nun talimatları doğrultusunda eylem yapan THKO’ya silah ve para yardımını Sovyetler’in yaptığını da kaydediyor. Nasıl olsa Sovyetler tarih oldu, o halde “Mişonun günah keçisi” olmasında bir sakınca yok değil mi?
Arkady Shevchenko, Ermeni terör örgütü ASALA'nın da Sovyetler tarafından desteklendiğini belirtmişti. Armenian Secret Army for Liberation of Armenia -ASALA’nın 1982 yılına kadar Lübnan’daki Sovyet yanlısı Filistin kamplarında eğitildiğini ifade eden Şevçenko, Filistinlilerin bölgeyi terk ettikleri bu tarihten sonra örgüt militanlarının Sovyetler’in müttefiki Suriye’de eğitilmeye devam edildiğini, Suriye’de ASALA militanlarının yetiştirildiği 4 kampın bulunduğunu da anlatmıştı.
Arkady Nikolayevich Shevchenko, durup dururken bu itirafları neden yapmıştı?
Ukrayna'nın doğusundaki Horlivka kasabasında 11 Ekim 1930'da doğan Arkady Nikolayevich Shevchenko; II. Dünya Savaşı'ndan sonra Batı'ya sığınan en yüksek rütbeli Sovyet diplomattı.
1978'de Amerika Birleşik Devletleri'ne siyasi sığınma talebinde bulunmadan önce, Birleşmiş Milletler genel sekreteri müsteşarı olarak görev yaptı. Kremlin'e erişim açısından daha da ilginç olanı, Sovyet dış politikasının baş mimarı olarak ortaya çıkan Sovyet Dışişleri Bakanı Andrei Andreyeviç Gromyko'nun danışmanlığını yapmasıydı.
Şevçenko'nun önemli bilgilere sahip olduğuna şüphe yok ve onun anlatımı Batı'nın Sovyet dış politikasının amaçlarına ilişkin anlayışına önemli bir katkı sağlıyor. Ancak Breaking WithMoskova adlı kitabıyla ilgili ilk değerlendirmeler Shevchenko'nun güvenilirliği konusunda şüpheler uyandırdı.
Mesele onun yeni ülkesi Amerika Birleşik Devletleri'ne sadık olup olmadığı değil. Shevchenko, ayrılmasına kadar olan üç yıl boyunca, büyük bir kişisel riske girerek Amerika adına casusluk yaptı. Ancak sonraki yıllarda yaptığı açıklamalara bakılırsa Sovyet görevlisi pozisyonunda yıllarca CIA için çalışmıştı.
Onun kamp değiştirmesi Politbüro için büyük bir utanç kaynağıydı. Tüm bunlara rağmen öncelikle Shevchenko neden ayrıldığını inandırıcı bir şekilde açıklayamıyor.
Sovyet Sistemi konusunda hayal kırıklığına uğradığını, gayri insani olduğunu söylüyordu. Oysa Shevchenko'nun BM'deki meslektaşları onu "itaatkar, sadık, sadık bir Sovyet görevlisi ve katı bir komünist" olarak görüyordu. Ve görüntü tamamen yanlış değildi. Shevchenko da kitabında bunu şöyle anlatıyordu: "Hükümetimle hiçbir zaman muhaliflerin yaptığı gibi savaşmadım. Tam tersine, uzun yıllar boyunca elimden geldiğince ona sadık bir şekilde hizmet ettim."
Peki sonunda onu ülkesi ile yollarını ayırmaya yönelten asıl sebeb neydi?
Yazdığı kitap, bu konuya çok az ışık tutuyor. Kendisini Sovyet Rejimine yabancılaşmış hissetmesinin yanı sıra, aynı zamanda aile hayatından memnun değil miydi? Acaba politik kariyerinin kötüye gittiğini mi düşündü?
ABD istihbaratının tuzağına düşmüş olabilir mi? Sonuçta Shevchenko, Sovyet hükümetinin BM sekreterliğine pek olumlu bakmadığını belirtiyor?
Shevchenko'ya göre: ancak siyasi sığınma alma olasılığı belirginleşince Amerika adına casusluk yapması istendi. Hikayenin neredeyse kesinlikle daha fazlası var.
Shevchenko, Sovyet dış politikasındaki etkileyici kariyerinden açıkça gurur duyuyor. Sorun şu ki, Sovyet bürokrasisinde liyakat tek başına nadiren başarıyı garanti eder. Shevchenko şöyle yazıyor: "Machiavelli bugün hayatta olsaydı ve Moskova'da yaşıyor olsaydı, profesör değil öğrenci olurdu."
Shevchenko'nun kitabını anlamanın anahtarlarından biri, bu kitabın Sovyetler Birliği ile ilişkiler konusunda Amerikan kamuoyundaki tartışmalarda kendisini önemli bir ses olarak kabul ettirmeye hevesli hırslı bir kişi tarafından yazıldığını fark etmektir.
Sonuçta hırs, ABD casusu olmayı kabul etmesinin nedenlerinden biri.
Şevçenko'nun karısının ölümüne yol açan koşullarla ilgili anlatımında da sorunlar var. Kendisinin resmen ABD'ye iltica etmesinden sonra Karısı Lena/Lina Moskova'ya geri dönmeyi tercih etmiş ancak kocasının sebeb olduğu psikolojik baskıdan dolayı intihar etmişti. Shevchenko ise karısının KGB tarafından öldürülmüş olabileceğinden şüpheleniyor.
Lina Shevchenko/ Şevçenko'nun ölümü-intiharının resmi Sovyet versiyonu kulağa tamamen mantıksız gelmiyor. Zavallı kadın, bir sabah New York'taki dairesinde uyandığında kocasının kendisine "Amerika Birleşik Devletleri'nden siyasi sığınma talebinde bulunma niyetinde olduğunu" bildiren bir notu buldu.
Yaşadığı şoku tahmin etmek kolaydır. Bunu muhtemelen kısa süre sonra KGB sorgulamaları, korku dolu duygular ve tüm hayatının birdenbire mahvolmuş olduğunun farkına varma kabusu takip etti ve intihar etti. Shevchenko'nun ilticasından bir ay sonra karısı, Moskova'daki dairesinde ölü bulundu. Sovyet doktorlar, aşırı dozda uyku ilacı alarak intihar ettiğini söyledi.
1979'da, bir mahkeme stenografı ve Washington emlak satıcısı olan Elaine Jackson ile evlendi. Jackson, 1985'te en çok satanlar listesine giren "Moskova'dan Ayrılmak" adlı oto biyografisinin editörlüğünü yaptı.
Aksi takdirde, eğer yeterince işbirlikçi olduğunu kanıtlayamazsa, Shevchenko, ABD yetkililerinin onu "sıkılmış limon gibi" bir kenara atacağından korkuyordu. Karısının Moskova'daki trajik ölümü, onun hikayesini güçlendirdi.
Sovyet Dışişlerinin prensiydi, CIA ajanı oldu!..
Arkady Shevchenko, Sovyet diplomatı ve Dışişleri Bakanı Andrei Gromyko'nun sadece asistanı değil, KGB ile bağlantılı olanlar da dahil olmak üzere güvenilir danışmanıydı. Resmi olarak saf değiştirmeden önce son beş yıldır BM Genel Sekreter Yardımcısı olarak Kurt Waldheim'ın kıdemli yardımcılarından biriydi.
Shevchenko, genç bir adam olarak Sovyet diplomatik servisi Dışişleri Bakanlığı'na katıldı ve Dışişleri Bakanı Andrei Gromyko'nun danışmanı olmak üzere saflarında yükseldi. 1973 yılında Birleşmiş Milletler (USG) Genel Sekreter Yardımcılığına atandı. New York City'deki BM genel merkezindeki görevi sırasında Shevchenko, Birleşmiş Milletler'e karşı tarafsızlık misyonunu objektif olarak yerine getiremediği için Sovyet sırlarını CIA'ya aktarmaya başladı.
1978'de Sovyetler Birliği ile bağlarını kesti ve hayatının geri kalanını orada yaşayacağı Amerika Birleşik Devletleri'ne sığındı. O, şimdiye kadar kaçan en yüksek rütbeli Sovyet diplomatıydı ve Sovyetler Birliği'ne dönmeyeceğine dair açıklaması, Moskova'nın, kendi isteği dışında Amerika Birleşik Devletleri'nde tutulduğu yönündeki suçlamalarıyla karşılandı.
Shevchenko'nun 1975'ten beri gizlice çalıştığı CIA'de, böylesine önemli bir yetkilinin ayrılması, teşkilatın Sovyet KGB güvenlik ve casusluk servisiyle mücadelesinde büyük bir zaferdi. Onun ayrılması, Carter yönetiminin Sovyetlerle stratejik silah anlaşması konusunda anlaşmaya varmaya çalıştığı hassas bir zamanda gerçekleşti. Sovyetler’in Afrika ve Orta Amerika'daki niyetleri ve Çin politikasına ilişkin Politbüro tartışmaları hakkında ayrıntılı bilgi sağladı.
A. N. Shevchenko'nun 1991'de ABD'de üç büyük evi vardı. CIA tarafından verilen en büyüğü 1 milyon dolara mal oldu ve pahalı antika mobilyalarla doluydu. Ayrıca Kanarya Adaları'nda dört odalı bir dairesi vardı. Bütün bunlar 2 milyon ABD dolarından fazlaya mal oldu.
Shevchenko'nun anılarındaki en sansasyonel açıklama, onun ayrılmadan önce yıllarca CIA için yerinde ajan olarak çalışmış olmasıdır. Merkezi İstihbarat Teşkilatı'ndaki yalnızca bir avuç kişi, Shevchenko'nun, ayrılmadan önce Amerikan Hükümetine bilgi sağladığını biliyordu.
Bunu bilen bir CIA yetkilisi, emekliliğinden önce CIA'de çeşitli yüksek görevlerde bulunan F. Mark Wyatt'tı. Uzmanlık alanı, Amerika Birleşik Devletleri'ne yardım etmek isteyen Sovyet ajanlarına çobanlık etmekti. Shevchenko, CIA'in 1970'lerdeki en büyük ödülü olarak görülüyordu. Bu vakadaki ironi, kendisinden bilgi alan CIA ajanlarından birinin, daha sonra sırlarını Sovyetlere satarak Amerika Birleşik Devletleri'ne ihanet edecek olan Aldrich Ames olmasıydı.
Genellikle CIA ya da FBI'ın “babamı bir fahişe yardımıyla işe aldığını” yazar. Aynı versiyon, eski KGB memurları tarafından da ileri sürülüyor.
Shevchenko'nun SSCB Dışişleri Bakanlığı Güvenlik Servisi başkanı KGB Albay M. I. Kuryshev'in ifadesi ile SSCB'ye CIA ve İngiliz istihbaratı için çalışan GRU Albay O. Penkovsky'den daha fazla zarar vermişti.
Shevchenko, 8 Şubat 1998'de Bethesda, Maryland'de öldü…
Amerika Birleşik Devletleri Merkezi İstihbarat Teşkilatı (İngilizce: Merkezi İstihbarat Teşkilatı, CIA), 1970'li yıllardan itibaren SSCB'ye karşı istihbarat konusunda önemli başarılar elde etti. Sovyet hükümetinin çeşitli yapılarında çalışan kişiler, CIA hakkında casusluk yaptı ve son derece değerli bilgiler aktardı. Bu casuslar arasında Devlet Güvenlik Komitesi (Rusça: KGB), Genel İstihbarat Teşkilatı (Rusça: GRU) çalışanlarının yanı sıra diplomatlar, gizli askeri kurumların çalışanları ve diğerleri de vardı. Hatta BM Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüten Sovyet diplomat Arkady Şevçenko bile CIA adına casusluk yapıyordu.
Sovyetler karşı atakta…
CIA'in böyle bir "altın çağı" 1985 yılına kadar sürdü ve aniden sona erdi. Casuslar birer birer tutuklanmaya başladı. Sovyet karşı istihbaratının bu kadar başarılı olması doğal olamaz. Bir yerden bilgi sızıntısı olduğu açıktı. Ama nereden?
CIA'de Sovyetler adına çalışan bir casusun olup olmadığı ya da Rusların CIA'in şifrelerini kırıp iletişimleri mi dinlediği belli değildi. Bu durum Amerikalıları, güvenliklerinin garanti edilememesi nedeniyle yeni casuslar toplamayı bırakmaya zorladı. Böylece çok önemli bir dönemde CIA, Sovyetler hakkında bilgisiz kaldı.
Sızıntının kaynağını bulmak 9 yıl sürdü. Kaynağın teknik araçlar değil, belirli bir kişi olduğu ve CIA içinde bir Sovyet "köstebeği" olduğu ortaya çıktı. 21 Şubat 1994'te CIA'nın SSCB'ye karşı, karşı istihbarat dairesi başkanı Aldrich Ames tutuklandı.
Meslektaşları tarafından kısaca "Rick" olarak bilinen Aldrich Ames, 1941'de doğdu. Babası da bir CIA çalışanıydı, ancak parlak niteliklerinin olmayışı, özellikle de alkol bağımlılığı nedeniyle küçük görevlerde bulundu. Aldrich, 1959'da Chicago Üniversitesi'ne girdi, ancak ikinci sınıftan ayrıldı. Daha sonra George Washington Üniversitesi'nden tarih alanında lisans derecesi ile mezun oldu. 1962'den itibaren muhtemelen babasının bağlantıları nedeniyle CIA'de bir iş buldu. 1969'da CIA çalışanı Nancy Segabart ile evlendi.
Babası gibi Rick'in kendisi de bir kaşifin nitelikleriyle ayırt edilmiyor. Yönetim, kendisine verilen görevlerin performansını en iyi ihtimalle "tatmin edici" olarak değerlendirmektedir. Ayrıca alkole yatkın olduğu da belirtiliyor. Bu nedenle kariyer büyümesi, özel sıçramalar olmadan gerçekleşir.
1981 yılında Ames'in sonraki yaşamını belirleyecek bir olay yaşandı. Meksika'daki ABD Büyükelçiliğine atanır ve burada Kolombiya büyükelçiliğinin bir çalışanı olan Rosario Dupi ile tanışır. İki yıl sonra Amerika Birleşik Devletleri'ne dönen Ames, karısından boşanır ve Rosario ile evlenir. Bundan kısa bir süre önce, CIA'nın SSCB'ye karşı, karşı istihbarat departmanının başına atanır. Dananın kuyruğu işte tam da burada kopar.
Boşanma, mal paylaşımı Rick'e çok pahalıya mal olur. Üstelik Rosario oniomaniye yatkındı. Mağaza giderleri Ames'in kazancından fazlaydı. Örneğin daha sonra evlerinde yapılan aramada 60 kadın çantası, 165 açılmamış külotlu çorap paketi, 500 çiftten fazla ayakkabı, çok sayıda giyilmemiş kıyafet bulunmuştu.
Kolombiya'daki ailesiyle konuşmanın maliyeti ayda 400 dolardı. Ames'in kısa süre sonra 46 bin dolarlık borcunun olması tesadüf değil. Bu, mevcut dolar kurunun 3-4 katı kadardı. Söylenenlere göre Ames, o sıralarda Sovyet istihbaratının bazı CIA çalışanlarına bilgi karşılığında 50.000 dolar teklif ettiğini hatırlar. Artık bu hikaye Ames'in aklından çıkmıyor, tek hamlede tüm borçlarından kurtulmanın ne kadar iyi olacağını düşünür. Nihayet Nisan 1985'te Rick, Sovyet Büyükelçiliğiyle temasa geçer. Burada diplomatlık yapan ve aslında Genel İstihbarat Teşkilatı'nın memurları olan Valery Martynov ve Sergey Motorin'in CIA için çalıştıklarını ve karşılığında 50.000 dolar talep ettiğini bildiriyor. Sovyet Büyükelçiliği parayı hemen ödüyor.
Daha sonraki bir hapishane röportajında Aldridge Ames, ihanetini yalnızca bir seferle sınırlamak istediğini ancak daha sonra açgözlülüğünün onu yendiğini söyledi. Ne kadar samimi olduğunu söylemek zor ama Rosario gibi müsrif bir karısı olan bir kocanın maaşla yaşaması imkansızdı. Bu pek de güzel olmayan kadının kocası üzerindeki etkisi inanılmazdı.
Sovyetlerde ne kadar CIA ajanı varsa hepsi deşifre…
Bir sonraki adımda Ames, Amerika Birleşik Devletleri adına casusluk yapan tüm Sovyet vatandaşlarının listesini kesin olarak bildirir. Bu büyük bir hataydı. Ne kadar parlak bir izci olursa olsun böyle bir adımın kabul edilemezliğini anlamalıydı.
Ancak Sovyet tarafının attığı adım daha ciddi bir hataydı. Listede adı geçenlerin tamamı, anında tutuklandı. Bununla birlikte CIA, her şeyin yolunda olduğunu hissetti ve başlattığı soruşturma dokuz yıl sonra da olsa Ames'in tutuklanmasına yol açtı.
Ancak bu gibi durumlarda istihbarat, bilgi kaynağını şüpheden uzak tutmak için mümkün olan tüm önlemleri alır. Hain olduğu bilinen kişiler hemen tutuklanmıyor. Başlangıçta gizli bilgilerden uzak tutulurlar, hatta bazen karşı tarafa dezenformasyon iletmek için bile kullanılırlar.
Örneğin İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler, Almanların şifreli bilgilerini okuyabiliyordu. Ancak bunları kullandıklarında Almanlar, bilgilerinin okunduğundan şüphelenerek şifrelerini değiştirmesinler diye dikkat dağıtıcı pek çok önlem aldılar.
Ames, Moskova'daki tutuklamaları kendisine bir darbe olarak görüyor ve hoşnutsuzluğunu gizlemiyor. Kendisiyle görüşen Sovyet temsilcisi, tutuklamalara ilişkin kararın en üst düzeyde alındığını ve karşı istihbaratın görüşünün dikkate alınmadığını söyler.
Ağustos 1986'da Aldrich Ames, CIA'nın Roma şubesine atandı. Aynı yılın Kasım ayında CIA, bir yıl önceki kayıpların nedenini bulmak için yeni bir soruşturma başlatır. SSCB'de tutuklanan casuslar hakkında bilgi verebilecek CIA çalışanlarının bir listesi tutuluyor. Başlangıçta bu listede 198 kişi vardı. Roma'da geçirdiği üç yıl boyunca Sovyet istihbaratıyla temaslarını sürdüren ve karşılığında yüklü miktarda para alan Ames, 1989 yılının Temmuz ayında Amerika Birleşik Devletleri'ne dönerek harcamalarına dikkat çekti. Böylece Washington yakınlarında 540.000 dolara bir malikane satın alıyor ve yenilenmesi için 100.000 dolar harcıyor.
Kendisine bir Jaguar, karısına ise bir Honda satın alıyor. Ucuz kıyafetlerini özel dikimleriyle değiştiriyor. Ancak ilk günlerde karısının Kolombiya'daki ebeveynlerinin çok zengin olduğunu iddia ederek şüpheleri gidermeyi başarsa da ilginç bir şekilde CIA, bu sürümü doğrulamıyor.
Ancak CIA soruşturması devam etti. Dışlama yöntemiyle yürütülen çalışmada, listede 20 kişi kaldı. 1993 yılında listede yalnızca bir kişi vardı: Aldridge Ames. CIA'nın tutuklama yetkisi olmadığı için Ames'in dosyası Mart ayında Federal Soruşturma Bürosu'na (FBI) devredildi.
FBI, Ames'in arabasına bir işaret ışığı ve evinin karşısındaki telefon direğine bir güvenlik kamerası yerleştirir. Attığı çöpler araştırılıyor. Elde edilen sonuçlar evin dinlenmesine yaptırım uygulanmasına zemin hazırlıyor.
Ekim 1993'te Ames çiftinin düğününü fırsat bilen FBI ajanları eve girdiler ve bir dinleme cihazı yerleştirdiler. Telefon dinlemeleri, Aldrich Ames'in Rusya için çalıştığını (SSCB artık mevcut değildi) ve Rosario'nun bundan haberdar olduğunu doğruluyor.
Ayrıca FBI ajanları, Rosario'nun konuşkanlığına ve kocasına karşı dikte etmesine hayran kalıyor. Aldrich'ten çok Rosario'yu tutuklamak istiyorlar. Sonunda, yeterli delil toplandıktan sonra 21 Şubat 1994'te Aldrich Ames işe giderken ve karısı Rosario da evinde tutuklandı.
Tutuklandığında suçu inkar eden Aldrich, karısının da suçlandığını duyunca soruşturmaya bir anlaşma teklif eder: İtiraf etmesi ve her şeyi dürüstçe anlatması karşılığında karısının serbest bırakılmasını ister. Ancak soruşturma tarafı, aynı fikirde değil; uzlaşma olarak Rosario'ya en az 5 yıl hapis cezası verilebileceğini söylüyorlar.
Çaresiz kalan Rick'in de aynı fikirde olması gerekir. Soruşturma, duruşma sırasında Ames'in 25'ten fazla yüksek değerli casusu Sovyet istihbaratına aktardığını ortaya çıkardı. Bunlardan en az 12'sinin vurulduğu söyleniyor. Ayrıca SSCB'ye yönelik yüzden fazla CIA operasyonunun ayrıntılarını Moskova'ya bildirdi ve bu operasyonları etkisiz hale getirdi. Üstelik Ruslar, bunu CIA'e yanlış bilgi aktarmak için kullandı. Bu bilgi daha sonra kurumun belgelerine yansıdı ve hatta ülke başkanlarına bile sunuldu.
Kıssadan hisse…
Aldrich Ames'in SSCB ve Rusya için çalıştığı 9 yıl boyunca bazı kaynaklara göre 4 milyon dolardan fazla, bazı kaynaklara göre ise 2,7 milyon dolardan fazla para aldığı söyleniyor. Ancak mahkumiyetinin ardından tüm mal varlığına ve banka hesaplarına el konuldu.
28 Nisan 1994'te Aldrich Ames, ömür boyu hapse, Rosario Ames ise 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Olayla ilgili çıkan kargaşa, CIA Direktörü James Woolsey'in istifasıyla sonuçlandı. Ames'in tutuklanmasıyla ilgili resmi açıklamanın aksine, özellikle Rusya'da pek çok kişi, Rus istihbarat teşkilatlarında çalışan birinin onun hakkında CIA'e bilgi vermiş olabileceği ihtimaline sıcak bakıyor.
Her ülkenin haini vardır. Bu günlerde sağımıza solumuza baktığımızda ne de çok hain görüyoruz derseniz yazdıklarımı düşünün. Ama bir şeyi unutmayın gönül dostları; Alemde şer, Oğuzda er tükenmez!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Seçilmiş Kaynakça
https://www.librarything.com/pic/7252337
https://bianet.org/haber/kizildere-katliami-93985
https://yadigar-sadiqli.livejournal.com/51576.html
https://www.sis.gov.uk/our-history/centenary.html
https://www.gchq.gov.uk/history/Pages/WWII-Bletchley-Park.aspx
https://www.milliyet.com.tr/dunya/ahtapotun-kibris-kollari-5237910
https://content.time.com/time/subscriber/article/0,33009,960276,00.html
https://www.britannica.com/biography/Arkady-Nikolayevich-Shevchenko
https://www.eskigaste.com/deniz-gezmis-thkoyu-rusyanin-emri-ile-kurdu/
https://www.gercekhayat.com.tr/dosya/solcular-filistine-gerilla-olmaya-gitti/
https://www.cia.gov/readingroom/document/cia-rdp90-00965r000706160009-6
https://www.birgun.net/haber/kizildere-nin-50-yili-tarih-tarih-neler-oldu-382277
https://www.teorivepolitika.net/index.php/kitaplar/item/229-71-devrimciliginin-tarihyazimi-i
https://www.milliyet.com.tr/gundem/idamlara-giden-donemec-4-abdlinin-kacirilmasi-6157840
https://kafkassam.com/olasi-abd-ve-iran-catismasinda-turkiyenin-izleyecegi-strateji-ne-olur.html
https://www.nytimes.com/1998/03/11/us/arkady-n-shevchenko-67-a-key-soviet-defector-dies.html
https://himiyaklas.ru/tr/geography/nakazhet-li-sudba-cheloveka-za-izmenu-nakazanie-za-supruzheskuyu.html
https://www.indyturk.com/node/131871/türkiyeden-sesler/filistin’e-giden-türkiyeli-devrimcilerin-serencamı-1
https://gazetemanifesto.com/2022/hafiza-i-beser-6-ocak-1969-odtude-amerikan-buyukelcisi-komerin-arabasi-yakildi-478964/
https://www.habersanliurfa.net/yazarlar/omur-celikdonmez/suleyman-demirelin-masonlugu-turk-milliyetcilerinin-projesiydi/ 29632/
https://www.washingtonpost.com/archive/local/1998/03/12/soviet-defector-arkady-shevchenko-dies/3fc5f474-e7b7-4d1c-b6f2-e565dfa1ef22/
https://www.washingtonpost.com/archive/lifestyle/1986/03/01/citizen-shevchenko-pledging-allegiance/32f4eecf-e0ac-4035-ae0e-690a4299b0c5/