Dışişleri Bakanı ve İstihbarat Başkanının ABD temaslarının perde arkası!.. Fidan Cumhurbaşkanı olacak mı?
Geçtiğimiz hafta, Dışişleri Bakanı Dr. Hakan Fidan ile MİT Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kalın’ın Washington programı Türk medyası tarafından yakından takip edildi. Kısmen ABD basınının da ilgi gösterdiği Türk diplomatların temasları, bazı uzmanlar tarafından Erdoğan sonrası Başkanlık için nabız yoklanması şeklinde değerlendirildi. Havas için böyle olsa da Avam için ABD cephesinde yeni bir şey yok!
Havanda su döğmeye devam. Terörle mücadele istişareleri yeniden başlatılacak
Fidan ve Kalın’ın Washington programında neler oldu?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın eş zamanlı gerçekleştirdikleri ABD ziyaretleri, Ankara ile Washington arasındaki gerilimi azaltma iradesinin karşılıklı olarak yansımasıydı. Ancak ilerleyen günlerde, temasların başarılı olup olmadığı anlaşılabilir.
Fidan'ın Washington gezisinin, Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliği üzerindeki blokajını kaldırmasından sonra üst düzey bir Türk yetkilinin yaptığı ilk ziyaret olmasının bir anlamı var mı?
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı ABD'de ikili stratejik mekanizma toplantılarına davet etmesinin ardından Fidan ve Kalın, Amerikalı mevkidaşlarının yanı sıra Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Kongre ile ikili ilişkiler, Suriye, Irak, Gazze ve Ukrayna'daki savaşları ele aldılar. Fidan, Erdoğan'ın yıl sonundan önce Beyaz Saray'a resmi bir ziyarette bulunmasını istediği belirtiliyor. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken son Türkiye ziyaretinde böyle bir teklifte bulunmuştu.
Hakan Fidan, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Ermeni asıllı Jake Sullivan'a, Gazze'de bir an önce ateşkes ilan edilmesi gerektiğini ifade ederek bölgeye ulaşan insani yardımın artırılması gerektiğini bildirdi.
Görüşmede, "Rusya-Ukrayna Savaşı'nın daha fazla uzamaması ve savaşın Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve siyasi bütünlüğü içinde" çözülmesi gerektiği belirtildi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile eşzamanlı olarak ABD’de temaslarda bulunan Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın, ABD ziyareti sırasında, Washington DC'de CIA şefi William Burns ile buluştu.
Beyaz Saray, Kongre ve Dışişleri Bakanlığı'nda temaslar gerçekleştirdi. İkili ilişkilerin yanı sıra PKK, DEAŞ/IŞİD ve Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) gibi terör örgütleriyle mücadele de gündemindeydi.
Suriye gibi bölgesel meselelerin yanı sıra Gazze Şeridi'ndeki durum da görüşüldü. Ayrıca Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaş ve Kafkaslar meselesi hakkında da görüş alışverişinde bulunuldu.
Blinken ve Fidan ABD-Türkiye Fulbright programının 75. yılını kutladılar!..
Washington'daki ABD Dışişleri Bakanı Antony J. Blinken ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan görüşmesinde, nasıl olacaksa Suriye, Güney Kafkasya ve Ortadoğu'da kalıcı barışın sağlanması konularında ABD-Türkiye işbirliği ele alındı. Ayrıca AK Partili muhafazakâr odakların yere-göğe sığdıramadığı, yerli ve milli Dışişleri Bakanı Dr. Hakan Fidan ile ABD Dışişleri Bakanı Antony J. Blinken “ABD-Türkiye Fulbright programının 75. Yılı”nı da kutladılar.
Fulbright projesi nasıl ortaya çıktı?
1946’da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında; Senatör J. William Fulbright, Amerikan Kongresi'ne sunduğu kanun teklifinde, "Eğitim ve kültürel değişim yoluyla ülkeler arasında ortak bir anlayış” geliştirmeyi öneriyor. Bu teklif; Kongre tarafından da uygun görülünce dünyanın çeşitli ülkeleriyle, karşılıklı ilişkiyi ve işbirliğini esas alan "kültür anlaşmaları" yapıyorlar.
Bu anlaşmalar çerçevesinde; Amerikalı öğrencilerin, öğretmenlerin, akademisyenlerin o ülkelerde araştırma yapmaları ile o ülkelerden gelecek öğrenci ve öğretmenlerin, akademisyenlerin Amerika'da araştırma yapmalarını finanse eden, destekleyen “Fulbright Programı” başlatılıyor.
Fulbright anlaşması nedir?
Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu farklı isimle “Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu”, 1949’da Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye arasında imzalanan ikili anlaşma olarak biliniyor. Bu anlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçtikten sonra 13 Mart 1950 tarih ve 5596 sayılı Kanun çerçevesinde çalışmalarına başladı.
Fulbright Eğitim Komisyonu, kuruluş amacı olarak Türk ve Amerikan halkları arasında eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek olduğu belirtilse de bu komisyonun Türkiye’de eğitim politikalarını belirlemede etkin olduğu, Fulbright Programı’nın ABD kültür emperyalizminin bir aracı olduğu Türk kamuoyunda hep eleştirildi. Fulbright Bursu ile Türkiye'den Amerika'ya giden, Amerika'dan Türkiye'ye gelen binlerce araştırmacı var. Öngörülen amaca göre; Türk ve Amerikan halkları arasında, eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek için çalışıyorlar.
Ankara, Moskova - Kiev arasında arabuluculuk yapacak…
İki ülkenin Dışişleri Bakanları, İsveç'in 32. NATO Müttefiki olarak katılımını memnuniyetle karşıladılar. ABD- Türkiye Stratejik Mekanizması himayesinde gerçekleştirilen iki gün süren üst düzey toplantının ardından yayınlanan ortak bildiri, İsveç'in NATO platformunda kolaylaştırılan NATO üyeliği ve Yunanistan'a F-35 satışına karşı F-16 satış anlaşması da dahil olmak üzere yeni bir sayfa açılmasına yönelik geniş bir çerçeveye işaret ediyor.
Her iki Dışişleri Bakanı, ABD ile Türkiye arasındaki ticaret ve yatırımın artırılması konusunda mutabakata vardı ve Rusya ile Ukrayna arasındaki geniş çaplı savaşa rağmen Karadeniz bölgesinin güvenli ve emniyetli kalması gerektiği bir kez daha teyit edildi.
“Karadeniz'deki güvenliğin” müzakerelerdeki en önemli konulardan biri olmaya devam ettiği bir kez daha net şekilde anlaşıldı. Türk Devletinin Karadeniz’in Güvenliğine ilişkin nesnel duruşu, uluslararası arenada Rusya ve karşıtlarını göreceli tatmin ediyor. Çünkü Türk Devleti, ABD ve İngiliz savaş gemilerinin Ukrayna'ya yardım amaçlı boğazlardan geçişine izin vermezken, Karadeniz donanması büyük kayıplar veren Rusya’nın Akdeniz'de özellikle Suriye'deki deniz üslerinde konuşlu savaş gemilerinin de Karadeniz’deki Rus donanmasına destek olması için Karadeniz'e çıkmasına müsaade etmiyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Viktoroviç Lavrov ise Bilinken ile Fidan buluşmasından çok daha önce 24 Ocak'ta kendisinden emin şekilde ABD, “Türkiye'yi Karadeniz'i savaş gemilerine açmaya ikna edemeyecek” açıklamasını yapmıştı. İnsanın “adam bir şey biliyor da konuşuyor” diyesi geliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'nin Rusya ile Ukrayna arasında “barış müzakereleri düzenlemeye hazır” olduğunu söylediğini bildirmesi, Erdoğan, Ukraynalı mevkidaşı Vladimir Zelensky'yi İstanbul'da kabul ettiği basın toplantısında, "Rusya'nın da katılacağı bir barış zirvesi düzenlemeye hazırız" demişti.
Tüm bunlardan Ankara’nın Moskova ve Washington’u eş zamanlı bilgilendirdiği anlaşılıyor. Daha Türkçesi; Ruslar, Türk müttefiklerinin ABD temaslarından rahatsız değil bilakis memnun.
Hakan Fidan, kendi Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan sonrası ABD de nabız mı yokladı?..
Bunu ben uydurmadım. İddianın sahibi American Enterprise Institute/Amerikan Girişimcilik Enstitüsü üyesi neo-con yazar Michael Rubin. Bu neocon ya niyet okuması yapıyor ya da ABD Dışişleri bürokrasisinden birileri, bunun kulağına bir şeyler fısıldamış olmalı. Yazdıklarına göre Fidan'ın, perde arkasında başka bir gündemi var.
Kısaca yer verelim;
70 yaşındaki Erdoğan'ın sağlık durumuyla ilgili dedikodular ciddiyetini koruyor. 2006 yılında şoförü ve korumaları onu kazara bilinçsizce zırhlı aracına kilitlemişlerdi. Epilepsisi de kanserle mücadelesi gibi kamuoyunun malûmu. Geçen yılki seçim kampanyası sırasında Erdoğan, canlı bir televizyon röportajı sırasında hastalanmıştı.
Türkiye'de veraset tartışması yaygınlaşıyor. Komplo, Türk siyasi kültürünün bir parçasıdır. Richard Perle gibi eski Amerikalı yetkililerin kendisini Washington'da tanıtmasıyla Erdoğan'ın başbakan olma arzusu daha bir arttı. Bu nedenle, bu konumda bulunan diğerleri de Türkiye'nin başına geçmek için Washington'un yeşil ışık yakacağını varsayıyor.
Erdoğan'ın, Abdullah Gül ve Ahmet Davotoğlu gibi önceki dışişleri bakanlarını, olası yedekler olarak özel olarak kendi adlarını açıkladıktan sonra görevden almasının nedenlerinden biri de bu. Damat Berat Albayrak, daha sonra şans eseri favori oldu, ancak ekonomiyi kötü yönetmesi ve “sadakatsizlik” iddiaları bu tür hırsları gölgede bıraktı.
Fidan iddialı!..
Türkiye'nin istihbarat şefi olarak uzun görev süresi onu aynı zamanda dokunulmaz kılıyor; Türkler, onun Erdoğan’ın karakutusu ve Fidan'ın kendi rakipleri hakkında çok şey bildiğini söylüyor. Ölmediği sürece demirbaş olarak kalacak. O, steroid kullanan J. Edgar Hoover'dır. Rubin’in iddiaları sürüyor ama kısaca J. Edgar Hoover’den söz edelim.
Federal Soruşturma Bürosu'nun (FBI) ilk Direktörü olarak görev yapan Amerikalı bir kolluk kuvveti yöneticisiydi. Hoover, FBI'ı daha büyük bir suçla mücadele teşkilatı haline getirdi ve polislik teknolojisinde merkezi bir parmak izi dosyası ve adli tıp laboratuvarları gibi bir dizi modernizasyon başlattı. Haziran 1935'te FBI'ın kurulmasında etkili oldu. 37 yıl daha yöneticilik yaptı. Hoover, yaşamının ilerleyen dönemlerinde ve ölümünden sonra, gücünü gizlice kötüye kullandığının kanıtları su yüzüne çıkmaya başladıkça tartışmalı bir figür haline geldi.
Ayrıca hem FBI'ın kendi politikalarını hem de FBI'ın uygulamakla suçlandığı yasaları, rutin olarak ihlal ettiği ve yasa dışı gözetleme, telefon dinleme ve hırsızlık kullanarak delil topladığı ortaya çıktı. Sonuç olarak Hoover, büyük bir güç elde etti ve üst düzey olanlar da dahil olmak üzere siyasi figürleri korkutup, tehdit edebildi.
Hoover'ın FBI Direktörü olarak uzun ömürlülüğü kısmen gizli dosyalarına bağlanabilir. Bunlar, görevdeki başkanları bile, onlar hakkındaki zarar verici açıklamaları sızdırmakla tehdit ederek korkutabilmesini sağladı. Görevinin başında öldü.
Fidan'ın dışişleri bakanı olarak mevcut portföyü esasen “domuza ruj sürerek”, devlet adamlığından ziyade suikast, terör desteği ve adam kaçırmayla tanınan bir adamın imajını yumuşatıyor. Biden yönetimi, Fidan'ın emellerini eğlendirmek yerine onları raydan çıkarmalı. Fidan belki de Türkiye'de Erdoğan'dan daha tehlikeli olan tek adamdır. Astsubay olduğu günlerden bu yana, uluslararası sempatisi Batı'dan çok İran İslam Cumhuriyeti ile uyumluydu.
İstihbarat şefi olarak İsrail'in İran'ın nükleer programına yönelik operasyonlarını açığa çıkardı ve hem İslam Devleti hem de Hamas'a mali ve maddi olmasa da lojistik destek sağladı. Fidan'ın Türkler arasında acımasız bir itibarı var. Erdoğan, bir zamanlar müttefiki olan ve rakip ilahiyatçı olan Fetullah Gülen'e sırtını döndüğünde Fidan, hükümet, ordu, medya ve özel sektördeki Gülen takipçilerinin tasfiyesinin planlayıcısı oldu. Türkiye, istihbarat şefi Fidan'ın gözetiminde Kosova'dan Kenya'ya, Kırgızistan'a kadar muhalifleri kaçırdı. Erdoğan, 2016 darbe girişimini, Gülenci (ve diğer) rakiplerine karşı baskı kurmasına olanak tanıdığı için "Tanrı'nın bir hediyesi" olarak nitelendirirken, Fidan, "Reichstag Yangını" darbesi hakkındaki gerçek hikayeyi bilen yalnızca bir avuç Türk yetkili arasında yer alıyor.
“Reichstag fire” ile 15 Temmuz darbe girişimi benzeşmesi!..
AK Parti iktidarı özellikle Erdoğan ile yıldızı barışmayan Rubin; Erdoğan iktidarı ile ilgili “Reichstag fire” sembolünü sık kullanıyor. Michael Rubin’in sözünü ettiği Reichstag Yangını, Alman parlamentosunun toplandığı Reichstag binasında (Reichstagsgebäude) 27 Şubat 1933 akşamı çıkmış olan yangındır. Bu yangın, Hitler’in Führer olmasını sağlamıştı. Hitler, bu yangını bahane ederek, 24 Mart 1933’te Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg’un imzasıyla kontrol edilemeyen siyasi bir güce kavuşmuştu.
1933 yılının Ocak ayında, komünistlerin bir genel grevle tüm ekonomiyi işlemez hale getirerek bir “devrimci durum” yaratacakları ya da ülkede iç savaş çıkacağı konusundaki endişeler o derece derinleşmişti ki, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg, Hitler’i Katolik Merkez Partisi’yle bir koalisyon kurarak istikrarlı bir hükümet kuracağı umuduyla şansölye olarak atamıştı.
Reichstag yangını, Hitler’in şansölye (başbakan) atanmasından sonraki ilk politik manevralarından biri olan genel seçim kararından sonra, tüm partilerin seçim çalışmalarını sürdürmekte olduğu bir dönemde gerçekleşmişti. Yangının ertesi günü Hitler, Hindenburg’a, anayasanın kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran bir kararname imzalattı. Sonrasında Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ve Alman Ulusal Halk Partisi dışındaki tüm partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durdurulduğu gibi Almanya Komünist Partisi’nin parlamentodaki 181 milletvekili ve parti ileri gelenleri tutuklandı.
Neyse biz Rubin'i dinleyelim;
“Fidan'a kırmızı halı sermek ya da onun Erdoğan'ı başarma hırsını desteklemek yerine, başka bir yol ABD çıkarlarını, bölgesel güvenliği ve Türkiye'nin kendi özgürlüğünü ve gelişme yeteneğini daha iyi savunabilir. Küresel Magnitsky Yasası unvanını hak eden bir figür varsa o da Fidan'dır. Onu yolsuzluktan ve tekrarlanan insan hakları ihlallerinden sorumlu tutmak, Türklere ABD'nin bir yirmi yıl daha kendilerine boyun eğdirmek isteyen bir adamın ortağı olmaktan ziyade özgürlükten yana bir müttefik olduğunun sinyalini verecektir.” diyor.
Michael Rubin kim?
1971 Philadelphia doğumlu. Amerikan Girişim Enstitüsü (“American Enterprise Institute”) adlı kuruluşta çalışıyor. Ayrıca Amerikan Donanması Askeri Akademisinde (Naval Postgraduate School) öğretmenlik ve Amerika’da yayınlanan Middle East Quarterly (Ortadoğu bülteni) dergisinin editörlüğünü yapmakta.
Rubin, lisans çalışmalarını biyoloji dalında yapmasına rağmen, 1999’da tarih dalında Yale Üniversitesi’nden “Modern İran’ın İnşaası 1858-1909: Haberleşme, Telgraf ve Toplum” adlı doktora tezi çalışması ile Yale Üniversitesinden ödül aldı. 1999-2000 arası sivil düşünce kuruluşu “Washington Institute for Near East Policy”de çalıştı. Yale Üniversitesinde, İsrail’de Kudüs İbrani Üniversitesi’nde ders verdikten sonra, 2000 ve 2001 yıllarında “Çekiç Güç” uygulaması sırasında Irak Kürdistan Özerk bölgesinde Süleymaniye, Selahaddin ve Dohuk Üniversitelerinde hocalık yaptı. 2002 ile 2004 yılları arasında Amerikan Savunma Bakanlığında İran ve Irak konusunda danışmanlık yaptı. Bağdat’ın düşmesinden sonra, 2003 ve 2004 yıllarında Irak’taki Koalisyon İşgal Yönetiminde görev aldı.
Rubin’in, Washington Post, The New York Times, The Wall Street Journal, The New Republic, National Review, ve The Weekly Standard adlı gazete ve dergilerde Türkiye, Irak, İran’la ilgili makaleleri yayınlanıyor.
Rus medyası da Fidan’ın ABD temaslarını Cumhurbaşkanlığı için nabız yoklama diye düşünüyor!..
Rus medyası da Rubin gibi düşünüyor olmalı ki, ABD’nin, Erdoğan'ın olası haleflerini ciddi şekilde değerlendirmeye başladığı türünden haber analizlere yer veriyor. Ruslar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 31 Mart 2024’te yapılacak seçimlerin kariyerinin son seçimi olacağını söylemesinin Amerikalıları böyle düşünmeye sevk ettiğini düşünüyor olmalılar.
Amerikan yayını “19FortyFive”, Türk istihbaratının eski başkanı olan Türk Dışişleri Bakanlığı başkanının, bu görev süresinin bitiminden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın halefi olma ihtimaline ilişkin varsayımlarını yayınladı. Yayına göre; Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yakın zamanda ABD'ye yaptığı bir ziyarette, cumhurbaşkanı olarak Erdoğan'ın potansiyel halefi olarak Beyaz Saray'dan destek bulmaya çalıştı. Amerikalı uzman Michael Rubin, Milli İstihbarat Teşkilatı'nı (MİT) yönetme tecrübesi ve seçkinlerin işlerine ilişkin bilgisi göz önüne alındığında, Türkiye'de Erdoğan'dan daha tehlikeli olan tek kişi olduğuna inanıyor. Fidan'ın dışişleri bakanı olarak mevcut portföyü, esas olarak geçmişteki günahlarını düzeltiyor ve bir devleti yönetmekten ziyade cinayet, terörizmi destekleme ve adam kaçırma olaylarıyla tanınan bir adam imajını yumuşatıyor. Michael Rubin, makalenin sonuç bölümünde şöyle yazıyor: "Biden yönetimi, Fidan'ın hırslarına kapılmak yerine onları raydan çıkarmalı."
Ruslar, Fidan’ı İngiliz ekolünden kabul ediyor…
Ruslara göre; İngiliz elitinin bir kısmı, Fidan'ı, Erdoğan'ın halefi olmasa bile, en azından Türkiye'nin seçkinleri arasında önemli bir figür ve Rusya ile mücadelesinde Batı'nın çıkarlarının yönlendiricisi olarak görüyor. Bu anlamda Erdoğan'ın halefinin olası adayı olarak Fidan figürünün ABD'de tartışılmaya başlanması şaşırtıcı değil.
Bu konuda Evgenia Şevçenko’nun 19 Ağustos 2023 tarihli makalesinde bazı satırlar aktarmak hem İngiliz hem de Rus perspektifinden Hakan Fidan’ın nasıl görüldüğünü gözler önüne serecektir.
İngiltere İçişleri Bakanlığı Uluslararası Operasyonlar Dairesi 8 Haziran'da yaptığı açıklamada, Türkiye'nin son yıllarda sınır güvenliği açısından İngiliz hükümeti için kritik stratejik öneme sahip bir ülke haline geldiğini belirtti. İçişleri Bakanlığı ayrıca, bu alandaki işbirliği kapsamında Londra'nın Türk güvenlik güçlerinin eğitimine yardımcı olduğunu ve bölümler arası istihbarat alışverişi sağladığını kaydetti. 9 Ağustos'ta İngiltere, Türkiye ile yasadışı göçle mücadele amaçlı yeni bir anlaşma imzaladı. Taraflar, Türkiye'de iki ülkenin kolluk kuvvetlerinin deniz yoluyla yasa dışı göçü önlemeye yönelik operasyonları koordine edebileceği bir İngiliz merkezi kurulması konusunda mutabakata vardı.
Diğer şeylerin yanı sıra Türk beşinci nesil savaş uçağı TF-X'in geliştirildiği ülkeler arasında askeri işbirliği de kuruldu. İngiliz savunma şirketi BAE Systems ile Türk Havacılık ve Uzay Şirketi (TAI) arasında yaklaşık 100 milyon sterlin (12 milyar RUB) değerinde bir anlaşma 2017 yılında imzalanmıştı.
2 Ağustos'ta Türkiye'nin Londra Büyükelçisi Osman Koray Ertaş, Türk savunma şirketlerinin İngiltere ile işbirliğine büyük ilgi göstermeye başladığını kaydetti. Bir Türk savunma şirketinin "bir kez daha" büyük bir İngiliz savunma şirketinden hisse satın aldığına dikkat çekti. 3 Ağustos'ta İngiltere İhracat Bakanı Malcolm Offord, Türk ve İngiliz hükümetlerinin savunma sanayinde yakınlaşmaya başladığını söyledi. “Türkiye'de savunma sanayi başta olmak üzere pek çok sektörde gerçek bir büyüme ve hareketlilik görüyorum. İngiltere, Türkiye'yi destekleme konusunda rol oynayabilir” dedi.
Ayrıca İngiliz istihbarat servisi MI6'nın başkanı Richard Moore'un, eski Türk dış istihbarat teşkilatı MİT Başkanı Hakan Fidan ile dost olduğu sanılıyor. Örneğin Moore, eski meslektaşı Fidan'ı Dışişleri Bakanı olarak atanmasından dolayı tebrik etti. Erdoğan'ın 3 Haziran'da Fidan'ı Dışişleri Bakanı olarak atadığını hatırlayalım. Moore, 10 Ağustos'ta da Fidan'ı, MİT Direktörü olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Recep Erdoğan'dan aldığı "Üstün Hizmet Ödülü" nedeniyle “Twitter” üzerinden bir kez daha tebrik etti.
İngiliz saygın yayın organı Middle East Eye da Fidan'ın Dışişleri Bakanlığına atanmasını takdirle karşıladı. MEE, Fidan'ın eğitim ve zeka düzeyine dikkat çekerek, yeni kurallara ve yeni oyunculara göre inşa edilecek yeni dünya düzeninin organizatörü rolü için onu adeta tavsiye etti. 3 Ağustos'ta MEE'nin şu başlıklı yazısı yayımlandı: "Hakan Fidan: Türkiye Dışişleri Bakanı yeni bir dünya düzenini nasıl şekillendirebilir?”
“Fidan en zor görevle karşı karşıya. Her ne kadar NATO bunu bilmiyor gibi görünse de eski dünya düzeni geçmişte kalıyor. Bu zorluk, zekayı ve bilgiyi dinleme ve değerlendirme becerisini gerektirir. Bu, kişisel ilişkiler kurmaya zaman harcayan ve artık dış politikayı takip etme olanağına sahip birini gerektirir. Bunun için dış politikaya söz ve şekil verebilecek bir akıl gerekir. Yeni Türk Dışişleri Bakanı'nda bunlardan çok var. Diğer dışişleri bakanlarının onu ve Türkiye'yi ciddiye alması gerekiyor.”
Sabah gazetesi, 10 Ağustos'ta sanki MEE'nin haberini destekler gibi Türk dış politikasına, yani Fidan'ın dış politikasına dair bir yazı yayınladı.
Soru hâlâ ortada: İngiltere, neden yeni bir “Oyunun Ustası” rolü için Hakan Fidan'ı teklif ediyor?
MEE, bu soruya da cevap verecek gibi görünüyor. Yayında Fidan'ın İskoç kökenli İngiliz tarihçi Norman Stone'un öğrencisi olduğu belirtiliyor.
Stone, sadece bir tarihçi değil, aynı zamanda beklenmedik deneylere hazır, oldukça ünlü ve zorlu bir İngiliz politikacıdır. Norman Stone'un biyografisinden bazı ilginç gerçekleri not edelim:
- Stone, Margaret Thatcher'ın danışmanı ve konuşma yazarıydı.
- Stone, 1967'den 1973'e kadar Cambridge'de Rus ve Alman tarihi okudu ve ders verdi. 1984'te Oxford'a modern tarih profesörü olarak atandı.
- Stone, 1997 yılında Türkiye'ye taşındı ve orada önce Ankara'da, ardından İstanbul'daki iki üniversitede ders verdi.
- Stone, 2010 yılında 11. yüzyıldan günümüze Türkiye tarihini anlatan “Türkiye: Kısa Bir Tarih” kitabını yayınladı.
- Stone'un en ünlü kitabı “Doğu Cephesi 1914–1917”dir (1975). Ayrıca Hitler (1980) ve Avrupa Reformu, 1878–1919 (1983), Birinci Dünya Savaşı: Kısa Bir Tarih (2007) ve diğer tarih kitaplarını da yazdı.
İngiliz (İskoç) tarihçi, yazar ve gazeteci, Harvard Üniversitesi'nde tarih profesörü ve Oxford Üniversitesi, Hoover Enstitüsü ve Stanford Üniversitesi'nde kıdemli araştırmacı olan Niall Ferguson, Stone'un ölüm ilanında, profesörün Türkiye'ye taşınmasıyla ilgili açıklamasını aktardı.
-Niall Ferguson
Ferguson'a göre Stone, neden Türkiye'ye taşındığı sorulduğunda şunları kaydetti: "Ben özünde bir İskoç'um ve Aydınlanma'nın başarısız olduğu yerde kendimi evimde hissediyorum."
Stone, Türkiye'ye Türk Aydınlanmasını kurtarmak için değil, İngilizlerin yeni dünya düzeni fikrini hayata geçirecek gelecek vaat eden halefler bulmak için geldi.
Türkiye'nin yeni dış politikasının Norman Stone'un Türk öğrencilerine ortaya koyduğu ilkelere dayanacağı ve İngiliz elitinin bir kısmının böyle bir politikayı desteklemeye hazır olduğu varsayılabilir. Rusya'nın böyle bir etkileşimden iyi bir şey beklememesi gerekiyor.
Ben demiyorum bunları…
İngilizler ve Ruslar diyor!..
İyi de Erdoğan ne diyor? MİT Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kalın ne diyor? Genelkurmay Başkanlığı ne diyor? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun ne diyor? Asıl önemlisi Cihanşümul Kadim Türk Devleti ne diyor?