Gazze Ateşkesi sonrası yeni denge: Türkiye, Mısır ve Katar üçgeni, Batı baskısı ve enerji mücadelesi!
Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı Hasan Mahmud Reşad’ın son İsrail ziyareti, yalnızca diplomatik bir temas değil; Gazze sonrası Ortadoğu’nun yeni güç mimarisinin şekillenmeye başladığının açık göstergesi oldu.
Reşad, bu temaslarında yalnızca Kahire adına değil, Türkiye ve Katar’ı da kapsayan ortak diplomatik konsorsiyumun temsilcisi olarak hareket etti. Böylece, üç ülkenin koordineli diplomasi yürütme kapasitesi sahada ilk kez somut biçimde görüldü.
Bu ziyaret, Ankara-Doha-Kahire hattında inşa edilen yeni diplomatik eksenin, bölgesel meseleleri küresel dengelerle uyumlu şekilde çözme iradesini de gözler önüne serdi.
Reşad, Başbakan Binyamin Netanyahu ve diğer İsrailli yetkililerle yaptığı görüşmelerde; ABD Başkanı Donald Trump’ın “Bölgesel Barış Çerçevesi”, Gazze’ye insani yardımlar, ateşkes sonrası güvenlik düzenlemeleri ve enerji paylaşımı gibi başlıkları masaya yatırdı.
Bu temas, aynı günlerde ABD’nin Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un ve İsrail iç güvenlik servisi Şin Bet Başkanı David Zini’nin de aktif olduğu yoğun bir diplomatik trafiğe denk geldi.
-Şin Bet Başkanı David Zini
Ancak asıl dikkat çekici gelişme, ateşkes sonrası dönemde ABD’nin Türkiye ve İsrail’i farklı platformlarda aynı masaya oturtma çabası oldu. Washington hem NATO kanalıyla hem de Orta Doğu Barış Planı çerçevesinde Ankara’yı yeniden süreç içine çekmek istiyor. ABD’nin hedefi, Türkiye’yi “bölgesel arabulucu” rolüyle sınırlı tutarken, aynı zamanda Gazze’nin yeniden imarı ve güvenliği konularında aktif bir rol üstlenmeye zorlamak.
Türkiye’nin rolü: arabuluculuktan barış gücüne…
Ankara, Gazze meselesinde yalnızca diplomatik değil, askerî ve insani boyutları da içeren çok katmanlı bir strateji izliyor. Diplomatik kaynaklara göre Türkiye, Mısır ve Katar ile yürüttüğü koordinasyonun yanı sıra, Gazze’de ateşkesin kalıcı hâle gelmesi durumunda kurulacak olası “uluslararası barış gücü” içinde yer almayı değerlendiriyor.
Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Birleşmiş Milletler veya İslam İşbirliği Teşkilatı şemsiyesi altında kurulacak “Gazze Barış Gücü”ne lojistik ve danışmanlık desteği verebileceği belirtiliyor. Ankara, bu girişimi sadece insani bir misyon olarak değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’de güvenlik ve enerji istikrarının tesisi açısından da stratejik bir araç olarak görüyor.
Türkiye’nin bu tutumu, Batı basınında “Ankara Gazze’ye asker gönderebilir” başlıklarıyla yer aldı. Ancak Türk diplomatik çevreleri, bu adımın “işgal veya askerî varlık” değil, “barışı koruma ve insani güvenlik” amaçlı olacağını vurguluyor.
İsrail’in tepkisi: sessiz rahatsızlık, açık bağımlılık…
Medyada yer alan haberlere rağmen, İsrail yönetiminin Türkiye’nin barış gücünde yer alması fikrine kategorik olarak karşı çıktığına dair açık bir beyanı bulunmuyor. Ancak Tel Aviv’in güvenlik çevrelerinde, Türkiye’nin Gazze’de askerî veya sivil bir varlık göstermesinin “İsrail’in güvenlik kontrolünü zayıflatabileceği” yönünde bir endişe hâkim.
Özellikle İsrail Savunma Bakanlığı içindeki bazı unsurlar, Türkiye’nin Gazze’de etkin bir pozisyon kazanmasının bölgesel nüfuz dengesini Ankara lehine kaydıracağını düşünüyor. Buna rağmen İsrail, ABD’nin diplomatik baskısı nedeniyle bu rahatsızlığını açıkça dillendiremiyor.
Washington ise, Türkiye’nin hem NATO müttefiki hem de bölgesel aktör kimliğini kullanarak İsrail üzerindeki yumuşak baskıyı sürdürmeyi planlıyor. Bu çerçevede ABD, Kahire, Ankara ve Doha arasındaki temasları destekler görünüyor; ancak sürecin kontrolünü kaybetmemek için sürekli gözetim altında tutuyor.
Gazze denizleri: Enerji jeopolitiği ve üçlü eksenin stratejik gücü…
Gazze açıklarındaki Gaza Marine sahası, yaklaşık 30 milyar metreküp doğalgaz rezerviyle bölgenin geleceğini yeniden tanımlayabilecek potansiyele sahip. Bu kaynaklar, uzun yıllardır İsrail’in güvenlik gerekçeleriyle atıl durumda bırakılmıştı.
Ateşkes sonrası dönemde Türkiye, Mısır ve Katar, bu sahaların işletilmesi konusunda yeni bir enerji ortaklığı üzerinde çalışıyor. Mısır’ın EGAS şirketi, KatarEnergy ve Türkiye’den BOTAŞ arasında olası üçlü mutabakatın, Gazze’nin ekonomik bağımsızlığını güçlendireceği değerlendiriliyor.
- EastMed projesi
Bu modelle; Gazze doğalgazının Mısır LNG terminallerinde sıvılaştırılması, ürünlerin Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına taşınması, gelirlerin doğrudan Filistin Yönetimi’ne aktarılması hedefleniyor. Bu plan, 2010’larda ABD ve İsrail’in desteklediği EastMed projesine alternatif, daha bölgesel ve bağımsız bir enerji hattı doğurabilir.
Batı blokuna karşı sessiz koordinasyon…
Türkiye, Mısır ve Katar’ın bu süreçteki işbirliği, Batı’nın tek taraflı enerji ve güvenlik politikalarına karşı “sessiz bir diplomatik direnç bloğu” oluşturuyor.
Batı’nın yaklaşımı genellikle İsrail’in güvenlik çıkarlarını merkeze alırken; üç ülkenin önerisi, Filistin’in ekonomik egemenliği ve bölgesel enerji adaleti üzerine inşa ediliyor. Bu nedenle Kahire, Ankara ve Doha ekseni, Washington’un planladığı “yeni barış düzeni” içinde hem vazgeçilmez hem de giderek bağımsız bir odak hâline geldi.
ABD, bu tabloyu kendi kontrolü altında tutmak için Türkiye’yi diplomatik masaya zorluyor; Ankara ise bu masaya sadece kalemle değil, ordu, enerji ve insani diplomasiyle oturmayı tercih ediyor.
Yeni Ortadoğu’nun merkezinde üçlü ittifak…
Gazze’deki savaşın sona ermesiyle birlikte, bölgede sadece bir ateşkes değil; yeni bir jeopolitik denge doğdu. Türkiye, Mısır ve Katar; hem enerji kaynaklarının adil işletilmesi, hem bölgesel güvenliğin sağlanması, hem de Filistin halkının geleceğinin güvence altına alınması konusunda ortak bir stratejik irade sergiliyor.
ABD’nin baskısı, İsrail’in rahatsızlığı ve Avrupa’nın sessizliği arasında şekillenen bu tablo, Ortadoğu’da “bağımsız diplomasi dönemi”nin başladığını gösteriyor.
Bugün Gazze’nin derin sularında yalnızca doğalgaz değil; Türkiye’nin kararlı diplomatik hamleleriyle şekillenen yeni bir dünya düzeninin kıvılcımı yatıyor. Ankara, artık sadece bölgesel bir güç olarak değil, küresel diplomasinin yönünü tayin eden bir aktör olarak sahneye çıkıyor. Gazze’de ateşkesin sağlanmasından enerji diplomasisinin yeniden kurgulanmasına kadar uzanan süreç, Türk dış politikasının ne denli çok boyutlu ve stratejik bir derinlik kazandığını gösteriyor.
Bir zamanlar “masaya davet edilen ülke” olan Türkiye, bugün “masayı kuran ülke” konumuna gelmiştir. Bu diplomatik başarı, Ankara’nın sadece Ortadoğu’nun değil, küresel dengelerin de vazgeçilmez bir parçası hâline geldiğini kanıtlamaktadır.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
омюр челикдёнмез, Дикгазете
Seçilmis Kaynakça
https://www.sadanews.ps/en/news/242832.html
https://www.jpost.com/middle-east/article-871154
https://x.com/MiddleEast_24/status/1980635184413212674
https://english.news.cn/20251021/27b0cbacf81c48d183ed058221f63b5d/c.html
https://www.aa.com.tr/en/middle-east/egypt-s-intelligence-chief-visits-israel-for-gaza-ceasefire-talks/3722624
https://www.reuters.com/world/middle-east/israels-netanyahu-meets-head-egyptian-intelligence-pm-office-says-2025-10-21/