?>

Karabağ Savaşının Kafkaslarda yol açtığı yeni jeopolitik durum 

Ömür Çelikdönmez

3 yıl önce

Azerbaycan Ordusunun, Dağlık Karabağ’ı işgal eden Ermeni silahlı güçleri, 44 gün süren kara ve hava  harekâtı ile büyük kısmını imha etmesi ve topraklarından sürüp çıkarmasının sonuçları halen tam anlaşılmış sayılmaz.

Adı geçen bölgede Sovyetler Birliği’nin dağılması ve bölge ülkelerinin bağımsızlıklarını ilan etmeleri ve 1992-1993 yılları arasında Abhazya'da Gürcistan güçleri ile Abhaz güçleri arasında ayrıca Rusya Federasyonu ile Çeçen İçkerya Cumhuriyeti arasında meydana gelen  1. ve 2. Çeçen savaşlarından daha büyük bir olay. 
Çünkü sözü edilen savaşlarda Ruslar, bölge harici küresel güçlerin Gürcü ve Çeçenlere tüm siyasi ve lojistik desteklerine rağmen deyim yerindeyse kuru gürültüye pabuç bırakmadılar. 
Bugünkü analize konu olan Birinci Dağlık Karabağ Savaşı, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlı Dağlık Karabağ Özerk Oblastı'nın Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlanmasını isteyen Ermeniler ile bunu kabul etmeyen Azeriler arasında başlamış ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Azerbaycan ile Ermenistan arasında çatışmaya dönüşen Şubat 1988-Mayıs 1994 tarihleri arasında sürmüştü. 
Rusya Federasyonu’nun borusunu öttürdüğü bu yıllarda MoskovaBağımsız Devletler Topluluğu’nun baş aktörü sıfatıyla hep sahne aldı, sahnede kaldı. Lakin “gün doğmadan neler doğar” veya “kara gün kararıp kalmaz” atasözlerinde olduğu gibi, Azerbaycan Türkleri makus talihlerini yendiler.
Bu nedenle 2. Dağlık Karabağ Savaşı, sadece Bakü ve Erivan'ın değil “Kafkas Evi” olarak adlandırılan coğrafi sahadaki jeopolitik dengeleri  altüst etmekle kalmadı, Soğuk Savaş dönemindeki bloklaşmayıyeniden güncelledi. 
Hiç şüphesiz iki ülke arasında yaşanan bir savaş olmaktan çıktı ve Kafkasya’nın etnik fay hatlarını tetikledi. 
Bu savaş, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını göstermesi açısından  önemli.  

Türkiye, denge politikalarının kralı!..

Bir kaç yıldır burnumuzun dibinde Yunanistan ile ortak sınırımızın ötesinde ABD askeri yığınağının mevcudiyetinin Türk kamuoyunda “güvenliğimize yönelik tehdit unsuru” şeklinde algılandığı bir gerçek. 
ABD ve topraklarını yankilere tahsis eden Yunanistan, NATO üyesi iki ülke. Bu “de facto” durumdan kamuoyu rahatsız olan Türkiye de NATO üyesi. Türk yetkililer, bıyık altından gülüp geçtikleri bu askeri yığınağın sadece Yunanistan ile sınırlı olmadığının farkındalar.  
Bulgaristan ve Romanya da fazlasıyla bu yığınaktan nasibini alıyor. Amerikalılar, Karadeniz havzasını kontrol etmenin derdinde. Çünkü Akdeniz ve Karadeniz hakimiyetini tesis eden Hazar havzasını da elinde tutar.  
ABD Donanması, Karadeniz’den İstanbul Boğazı’nı geçerek Akdeniz'e açılmak isteyen Rus deniz güçlerinin önünü kesiyor. Rusların Akdeniz hâkimiyeti, Suriye’de Tartus Limanı’ndan başka bir yeri kapsamıyor. 
Türkiye'nin deniz hakimiyet teorisi, Akdeniz ve Karadeniz ile bir iç deniz kabul edilen Marmara'da tam hakimiyet üzerine kurulu ve bunu gerçekleştirebilecek İstanbul Boğazı ile Çanakkale Boğazı’nda tam kontrol imkanına sahip.

44 gün savaşı Kafkasya’daki bölgesel güç değişiminin en büyük göstergesi. Rusya, bu coğrafyada nüfuz ve hâkimiyeti Türkiye ile paylaşmak zorunda kaldığının bilincinde. Nitekim bu yeni jeopolitik gerçeklik, sadece Ruslar tarafından değil diğer küresel ve bölgesel güçler tarafından da onaylandı. 
Diaspora Ermenileri aracılığı ile Ermenistan’ı çantada keklik gören  ABD ve FransaAvrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu’nun Türk süngüsü ile devreden çıkarılmasına tanıklık etmenin çaresizliği içindeler. 
Tereyağından kıl çeker gibi bu sözde BM onaylı bölgesel işbirliği ve yaptırım kuruluşlarının işlevsizleştirilmesi, Ankara ile Moskova'nın ortak tasarrufu olmalı ki Rusya FederasyonuKafkas İslam Ordusu’nun bölgeyi ele geçirmesinden yüzyıl sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin  bölgeye girişinden rahatsızlık duymadı. 
Türk Devletinin kadim aklı, Dağlık Karabağ'da elde edilen jeopolitik başarıyı, doğalgaz nakil hatlarındaki payının hatırına Rusya ile paylaşma olgunluğunu gösterdi ve Kafkasya'da güç olmaya devam ettiğini hissettirdi. 
Türkiye, denge politikalarının Kralı” demiştim ya, şimdi bu sözü mühürleyelim ki boşa gitmesin. Türkiye, Azerbaycan ordusu sayesinde stratejik önemi yüksek koridorlarda kontrolü sağlamış oldu. 
Bu kapsamda Nahçıvan ile Azerbaycan arasında, Ermenistan'dan geçecek bir irtibat yolu açıldı. Laçin'de Ermenistan-Dağlık Karabağ arasında açılan koridorun, Rus Barış Gücü'nün kontrolünde olması sağlandı. 
Türkler Ruslara, neden böyle bir zafer ve jeopolitik başarıyı ikram ya da hediye ettiler? 
44 günlük muharebede Türkler savaştı, Türkler can verdi, Türkler, kan ve ter döktü. Neden Ruslarınarmut piş ağzıma düş” dercesine bölgede konuşlanmasını sağladılar? 
Onu da ben söyleyeyim, BMAGİT vb. uluslarası kuruluşlar üzerinden Kapitalist devletlerin, güçlerin Azerbaycan - Ermenistan topraklarına çöreklenmesinin önüne geçildi. Doğu sınırlarımızı Rus ordusuna korutuyoruz.
Türk aklı Türk gücü, kendisinin olmadığı masaları bir bir devirdi. Kim bölgede kalıcı istikrar istiyorsa Ankara'ya kulak kesilmek zorunda. Bu süreç, sadece konjonktürüsınırları değil hükümetleri de değiştirecek. Erivan, Bakü, Tiflis içten içe kaynıyor. Bakalım kimler gidecek, kimler gelecek? 
Uzun lafın kısası dostlar, Dağlık Karabağ krizinde RusyaKafkas topraklarındaki belirleyici rolünü ortaya koydu; Türkiye, bölgedeki nüfuzunu artırdı ve en önemlisi Batılı ülkeler oyun dışında kaldı.
Filmin sonunu bekleyin, ‘reji’ sürprizler hazırlamış.

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI