?>

DAEŞ/IŞİD teröristleri Avrupa ve Türkiye’de saldırı hazırlığında mı?

Ömür Çelikdönmez

14 saat önce

DAEŞ/IŞİD teröristleri Avrupa ve Türkiye’de saldırı hazırlığında mı?

Nereden biliyorsun?” diyebilirsiniz. Müneccim değilim. Enforme edildiğim bir kurum da yok. O hâlde “nasıl bilebilirim?” sorusunun cevabı, yetkili güvenlik birimlerinin kamuoyuna yaptıkları açıklamalardır.
Konu şu: Yeni yıl yaklaşırken Ankara İl Jandarma Komutanlığı, olası bir IŞİD terör saldırısına karşı personelini ve ilgili birimleri teyakkuz durumuna geçirdi. 19 Aralık tarihli yazıda Ankara ve İstanbul öne çıkarıldı.
Ankara İl Jandarma Komutanlığı’nın 19 Aralık tarihli iç yazısında, IŞİD’in özellikle yılbaşı dönemini fırsat bilerek sansasyonel nitelikte eylem arayışında olduğu ve kalabalık alanları hedef alabileceği vurgulandı.
Yazıda, personelin başta halk pazarları ve alışveriş merkezleri olmak üzere yoğunluğun arttığı bölgelerde kontrolleri sıklaştırması ve güvenlik önlemlerini üst seviyeye çıkarması istendi. Ayrıca örgütün silahlı saldırı, intihar eylemi, bombalı araç ve dron kullanımı gibi farklı yöntemlere yönelebileceğine dikkat çekildi.
Bu işin şakası yok. Hele hele bu tür uyarıların, vatandaşın yılbaşı kutlamasını engellemeye yönelik olduğunu iddia edenlere asla itibar edilmemesi gerekir. Çünkü Türkiye, El Kaide ve onun uzantısı DEAŞ için en başından beri hedef ülkelerden biri olmuştur. Yüzlerce vatandaşımız DEAŞ saldırıları sonucu hayatını kaybederken, çok sayıda vatandaşımız da yaralanmıştır.
Buna karşın, alınan etkin terörle mücadele tedbirleri sayesinde son yıllarda bu terör örgütünün ülkemizde büyük çaplı eylemler gerçekleştirmesi engellenmiştir. Nitekim yürütülen kesintisiz operasyonlarla örgütün yeniden güç kazanmasına izin verilmemekte; eleman devşirme, propaganda ve finansman faaliyetleri daha oluşmadan bertaraf edilmektedir. Türkiye, DEAŞ terör örgütüyle sahada göğüs göğüse mücadele eden tek NATO üyesidir.

Türkiye’ye yönelik güvenlik tehditlerinin nedenleri…

Türkiye’nin hem bölgesinde hem de uluslararası sistemde yükselen bir aktör hâline gelmesi; savunma sanayisinde elde ettiği kabiliyetler, enerji hatları üzerindeki stratejik konumu ve çevresindeki kriz havzalarında sahaya inen bir güvenlik mimarisi kurması, güvenlik ekolojisini doğrudan etkileyen yeni bir denge ortaya çıkarmıştır.
Balkanlar’dan Kafkasya’ya, Orta Doğu’dan Afrika’ya uzanan bu geniş coğrafyada Türkiye’nin artan etkinliği, enerji arz güvenliği, deniz yetki alanları ve kritik ulaşım koridorları bakımından mevcut statükoyu zorlayan bir nitelik taşımaktadır. Bu durum, emperyal karakterli bazı ülkelerde ciddi bir rahatsızlık yaratmaktadır.
Bu bağlamda, küresel güç mücadelesinin vekil terör örgütleri üzerinden yürütülmesi tesadüf değildir. Türkiye’nin özellikle Suriye, Gazze, Libya, Sudan ve Somali’deki siyasi, askerî ve insani varlığı; enerji kaynaklarının kontrolü, enerji nakil hatlarının güvenliği ve deniz ticaret yollarının denetlenmesi açısından kritik alanlara temas etmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin söz konusu bölgelerdeki varlığını zayıflatmaya yönelik örtülü ve açık iş birliklerinin devreye sokulduğu açıkça görülmektedir.
Ortaya çıkan tablo, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditlerin yalnızca terörle sınırlı olmadığını; güvenlik ekolojisi ile enerji jeopolitiğinin iç içe geçtiği, devletler arası rekabetin sahaya yansıdığı bir baskı ve çevreleme stratejisinin işletildiğini göstermektedir.

Avrupa'da belli başlı terör olayları…

Avrupa’da 2004 yılından bu yana farklı ülkelerde düzenlenen terör saldırılarında yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Bu saldırılar arasında en kanlı olanı, İspanya’nın başkenti Madrid’de gerçekleştirildi. Üç ayrı trene yerleştirilen bombaların patlatılması sonucu 191 kişi yaşamını yitirdi, binlerce kişi yaralandı.
7 Temmuz 2005: İngiltere’nin başkenti Londra’da, dört terörist çantalarında taşıdıkları patlayıcılarla yoğun ulaşım noktalarında intihar saldırıları düzenledi. Saldırılarda 56 kişi öldü, yaklaşık 700 kişi yaralandı.
22 Temmuz 2011: Norveç’in başkenti Oslo’da, aşırı sağcı Anders Behring Breivik, önce bombalı saldırı gerçekleştirdi. Saldırıdan iki saat sonra polis üniforması giyerek Utoya Adası’nda gençleri hedef aldı. İki ayrı eylemde 77 kişi hayatını kaybetti, 200’den fazla kişi yaralandı.
7 Ocak 2015: Fransa’nın başkenti Paris’te, mizah dergisi Charlie Hebdo’nun ofisine düzenlenen silahlı saldırıda, biri polis olmak üzere 12 kişi öldü, 11 kişi yaralandı.
9 Ocak 2015: Charlie Hebdo saldırganlarıyla bağlantılı Amedy Coulibaly, Paris’te bir polisi öldürdükten sonra Vincennes bölgesindeki Yahudi marketinde müşterileri rehin aldı. Olayda 4 kişi hayatını kaybetti. Saldırgan, polis operasyonunda öldürüldü.
13 Kasım 2015: Paris’te konser salonları, kafeler ve stadyum çevresini hedef alan eş zamanlı silahlı ve bombalı saldırılarda 130 kişi öldü, 368 kişi yaralandı. Saldırılar terör örgütü DEAŞ tarafından üstlenildi.
19 Aralık 2016: Almanya’nın başkenti Berlin’de, bir TIR, Noel pazarına girerek kalabalığın arasına daldı. Saldırıda 12 kişi hayatını kaybetti, 56 kişi yaralandı. DEAŞ’ın üstlendiği saldırının faili, daha sonra İtalya’da öldürüldü.
11 Aralık 2018Strasbourg, Fransa: Noel pazarı hedef alındı. 5 kişi öldü, çok sayıda kişi yaralandı.
2 Kasım 2020 – Viyana, Avusturya: Şehir merkezinde düzenlenen silahlı saldırıda 4 kişi hayatını kaybetti, saldırgan polis tarafından öldürüldü. Saldırı DEAŞ bağlantılı olarak kayda geçti.
16 Ekim 2023 – Brüksel, Belçika: İsveçli futbol taraftarlarını hedef alan silahlı saldırıda 2 kişi öldü. Saldırganın DEAŞ sempatizanı olduğu açıklandı.

Bu terör olayları, Avrupa’nın uzun süredir terör tehdidiyle iç içe yaşadığını, saldırıların yalnızca belirli dönemlere ya da ülkelere özgü olmadığını ve özellikle kalabalık alanlar, toplu taşıma noktaları ve sembolik mekânların sistematik biçimde hedef alındığını açıkça göstermektedir.

DEAŞ’ın Avrupa’daki eylemleri: ABD-Avrupa geriliminin güvenlik yansıması…

DEAŞ terör örgütünün Avrupa’da neden eylem yaptığı meselesi yalnızca ideolojik ya da güvenlik başlığıyla açıklanamaz; konu aynı zamanda ABD-Avrupa ilişkileri ve Batı içi güç dengeleri ile doğrudan bağlantılıdır. Öncelikle DEAŞ açısından Avrupa, düşük maliyetli, yüksek ses getiren bir operasyon alanıdır. Açık toplum yapısı, yoğun göç hareketleri, radikalleşmeye açık banliyöler ve güvenlik-özgürlük dengesi, örgüte hareket alanı sağlamaktadır. Ancak bu, meselenin yalnızca görünen yüzüdür.
Daha derinde, ABD ile Avrupa arasındaki stratejik çatlaklar DEAŞ benzeri örgütler için elverişli bir zemin oluşturmaktadır. ABD’nin Orta Doğu’daki askerî müdahaleleri, rejim değişikliği politikaları ve vekil güç kullanımı, Avrupa’ya doğrudan yansıyan göç, radikalleşme ve güvenlik krizleri üretmiştir. Buna karşın Avrupa, bu politikaların bedelini ödeyen fakat karar alma süreçlerinde belirleyici olamayan aktör konumuna itilmiştir.
DEAŞ’ın Avrupa’yı hedef alması, bir yönüyle Avrupa toplumlarını iç güvenlik baskısı altına almayı, diğer yönüyle de Avrupa devletlerini ABD’nin güvenlik şemsiyesine daha fazla bağımlı hâle getirmeyi amaçlamaktadır. Her büyük saldırı sonrası artan NATO vurgusu, istihbarat paylaşımı ve ABD merkezli güvenlik çözümleri bu durumu pekiştirmektedir.
DEAŞ’ın Avrupa’daki eylemleri; Avrupa’nın iç barışını zedelemekte, göç ve İslam karşıtlığını körüklemekte, Avrupa’nın stratejik özerklik arayışını zayıflatmakta, ABD’nin güvenlik merkezli liderliğini yeniden tahkim etmektedir. Bu nedenle DEAŞ’ın Avrupa’daki varlığı, yalnızca bir terör sorunu değil; Batı içi güç mücadelesinin ve transatlantik gerilimlerin sahaya yansıyan bir sonucu olarak okunmalıdır. Benden söylemesi.

Türkiye'nin terörle imtihanı…

AK Parti; iktidarının ilk yılında büyük terör saldırıları ile sarsıldı.  Bu terör saldırıları PKK terör eylemlerinden oldukça farklıydı. Türkiye’de İngiliz Başkonsolosluğu, HSBC Bankası ve sinagoglara yönelik saldırılar, 2003 yılında İstanbul’da El Kaide bağlantılı terör hücreleri tarafından gerçekleştirilen eş zamanlı ve planlı bombalı eylemler kapsamında yaşandı. Geriye dönüp bakıldığında bu hain saldırıların, Türkiye’nin doğrudan küresel cihatçı terörün hedefi hâline geldiğini ve açık biçimde dönüm noktalarından biri olduğunu ortaya koyuyor.
15 Kasım 2003 tarihinde, İstanbul’da bulunan Neve Şalom Sinagogu ile Beth Israel Sinagogu, bomba yüklü kamyonlarla hedef alındı. Sabah saatlerinde gerçekleştirilen saldırılarda çok sayıda kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Eylemler özellikle ibadet saatine denk getirilerek azami can kaybı amaçlandı. Saldırıların ardından El Kaide bağlantılı yapıların, Türkiye’deki hücrelerinin aktif olduğu netleşti.

Bu saldırılardan beş gün sonra, 20 Kasım 2003’te, teröristler bu kez İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosluğu ile HSBC Bankası’nın İstanbul’daki genel merkezini hedef aldı. Yine bomba yüklü araçlarla düzenlenen saldırılarda, İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosu Roger Short da dâhil olmak üzere çok sayıda kişi öldü; yüzlerce kişi yaralandı. Saldırıların hedef seçimi, doğrudan Batılı ülkeleri ve küresel finans sistemini işaret ediyordu.
Türk yargı makamları ve güvenlik birimlerinin yürüttüğü soruşturmalar sonucunda, saldırıların El Kaide ile irtibatlı yerel hücreler tarafından planlandığı ve örgütsel talimatla gerçekleştirildiği tespit edildi. Açılan davalar, verilen mahkeme kararları ve uluslararası istihbarat raporları, bu saldırıların ideolojik, lojistik ve finansal boyutlarını ayrıntılı biçimde ortaya serdi.
2003 İstanbul saldırıları; Türkiye’nin küresel terör ağlarının hedef listesinde yer aldığını, Batılı diplomatik temsilciliklerin ve finans kuruluşlarının bilinçli olarak seçildiğini, terörün yalnızca bölgesel değil, uluslararası bir güvenlik sorunu olduğunu göstermiştir.
Bu saldırılar, sonraki yıllarda Türkiye’nin terörle mücadele doktrinini sertleştirmesine, istihbarat ve güvenlik yapılanmasını yeniden şekillendirmesine ve sınır ötesi tehdit algısını derinleştirmesine doğrudan etki etmiştir.

Türkiye ve Avrupa’da terör gerçeği: Aynı örgüt, farklı cepheler…

IŞİD’in kökenleri, Afganistan’da Ebu Musab ez-Zerkavi tarafından kurulan “Tevhid ve Cihat” adlı örgüte dayanmaktadır. Örgüt, 2001 yılında Afganistan’dan Irak’ın kuzeyine geçerek yapılanmış, 2004’teIrak el-Kaidesi” adını almış, 2006’daIrak İslam Devleti”nin kurulduğunu ilan etmiştir. 2014 yılında Musul’un ele geçirilmesi ve Suriye’nin doğusunda geniş alanların kontrol altına alınması, örgütü küresel ölçekte görünür kılmış; bu süreçte yapı “Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)” adını kullanmaya başlamıştır.
IŞİD’in yükselişiyle birlikte Avrupa ve Türkiye eş zamanlı olarak terör tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. Ancak saldırıların hedefleri, yöntemleri ve siyasi sonuçları bakımından iki coğrafya arasında dikkat çekici farklılıklar ortaya çıkmıştır.
Avrupa’da IŞİD ve benzeri örgütler; Madrid (2004), Londra (2005), Paris (2015), Brüksel, Berlin (2016), Manchester ve Barselona (2017) gibi kentlerde, çoğunlukla toplu taşıma, konser salonları, Noel pazarları ve kamusal alanları hedef alan eylemler gerçekleştirmiştir.
Bu saldırılar, Avrupa toplumlarında korku iklimi yaratmış; göç, İslam karşıtlığı ve iç güvenlik politikaları üzerinden siyasal sonuçlar doğurmuştur. Ancak bu eylemler, Avrupa’nın büyük ölçüde krizin sahada değil sonuçlarıyla yüzleşen taraf olmasına yol açmıştır.
Türkiye’de ise tablo çok daha ağır ve doğrudandır. 10 Ekim 2015’te Ankara Tren Garı önünde düzenlenen IŞİD saldırısında 103 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştır. Bu saldırı, yalnızca Türkiye’nin değil, yakın coğrafyanın en kanlı terör eylemlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir.
Bunu izleyen süreçte, 17 Şubat 2016’da Ankara Merasim Sokak’ta askerî servis araçlarını hedef alan bombalı saldırıda 29 kişi hayatını kaybetmiş, 75 kişi yaralanmıştır. 13 Mart 2016’da ise Ankara Kızılay Güvenpark’ta, sivillerin yoğun olarak bulunduğu bir noktada gerçekleştirilen saldırıda 2’si saldırgan olmak üzere toplam 38 kişi ölmüş, 125 kişi yaralanmıştır. Güvenpark saldırısından önce ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin kendi vatandaşlarına yönelik güvenlik uyarıları yayımlaması, dikkatlerden kaçmamıştır.
Avrupa’daki saldırılar genellikle tekil hücreler ve radikalleşmiş bireyler üzerinden yürütülürken, Türkiye’deki eylemler sistematik, eş zamanlı ve doğrudan devletin güvenlik mimarisini hedef alan bir nitelik taşımıştır. Bu nedenle bazı uzmanlar, 10 Ekim 2015 ve 17 Şubat 2016 saldırılarının faillerini yalnızca örgütsel düzlemde aramanın eksik bir okuma olacağını, “dost görünen düşman unsurlar”ın da bu denklemin içinde değerlendirilmesi gerektiğini dile getirmiştir.
Sonuçta Avrupa; terörü daha çok toplumsal kırılma ve iç siyaset üzerinden yaşarken Türkiye, terörü doğrudan sahada, sınırlarının hemen ötesindeki savaşın uzantısı olarak deneyimlemiştir. Bu fark, Türkiye’yi yalnızca bir “hedef ülke” değil, aynı zamanda terörle fiilen savaşan bir cephe ülkesi hâline getirmiştir.

Suriye’deki saldırı DEAŞ tehdidi üzerinden algı inşası mı?

Suriye’de kısa süre önce ABD askerlerine yönelik gerçekleştirilen ve DEAŞ bağlantılı olduğu açıklanan saldırı, örgütün sahada hâlen tehdit oluşturduğunu yeniden gündeme taşıdı. Saldırının ardından Washington yönetimi ve Batılı çevreler, Suriye’dekiasıl güvenlik riskinin DEAŞ olduğu” vurgusunu öne çıkardı.
Ancak bazı güvenlik uzmanları ve bölgeyi yakından takip eden analistler, bu saldırının yalnızca terör eylemi olarak okunmaması gerektiğini savunuyor. Bu değerlendirmelere göre, söz konusu saldırı; CIA ve diğer Batılı istihbarat servislerinin, Suriye sahasında PKK/YPG/SDG yapılanmasının değil, DEAŞ’ın temel tehdit olduğu yönünde bir algı oluşturmak amacıyla kullandığı bir enstrüman da olabilir.
Bu yaklaşım, ABD’nin Suriye’deki askerî varlığını ve PKK/YPG/SDG ile yürüttüğü iş birliğini meşrulaştırma çabasının bir parçası olarak yorumlanıyor. Dolayısıyla saldırı, sadece sahadaki bir terör olayı değil; algı yönetimi, stratejik önceliklerin yeniden tanımlanması ve müttefiklere verilen mesajlar açısından da dikkatle ele alınması gereken bir gelişme olarak görülüyor.

PKK sonrası yeni tehdit DEAŞ/IŞİD üzerinden kurgulanıyor!..

PKK’nın silah bırakma süreciyle birlikte Türkiye, yeni bir eşiğe girerken, sahada farklı bir tehdidin yeniden güncellendiği görülüyor. El Kaide ve IŞİD benzeri radikal cihatçı yapıların tekrar gündeme taşınması, “Terörsüz Türkiye” hedefinden rahatsız olan uluslararası sömürgeci güçlerin başvurduğu yeni bir denkleme işaret ediyor. Suriye’de ABD askerlerine yönelik son saldırı da bu çerçevede rastlantısal bir güvenlik olayı değil, mesaj içeren bir hamle olarak değerlendirilebilir.
Bu çevreler, DEAŞ üzerinden hem Türkiye’nin iç ve dış güvenlik düzenini aşındırmayı hem de PKK sonrası oluşan yeni dengeyi bozmayı hedefliyor. Ancak terörün doğası gereği bu yaklaşım bumerang etkisi yaratma potansiyelinde. Terörü araçsallaştıranlar, bunun kendilerine de dönebileceğini, devekuşu misali görmezden geliyor.
Bu risk yalnızca Türkiye ile sınırlı değil. Avrupa başta olmak üzere İngiltere, ABD ve Rusya, önümüzdeki dönemde benzer terör saldırılarıyla yüzleşebilir. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşı sürecinde her iki ordunun saflarında yer almış, silah ve çatışma tecrübesi edinmiş radikal unsurların, Avrupa’ya döndüklerinde yeni terör dalgalarının tetikleyicisi olması ihtimali küçümsenmemelidir.
Türkiye için başlayan bu yeni dönem, sadece bir “terörsüzleşme” süreci değil; aynı zamanda radikal cihatçılık üzerinden kurgulanmak istenen küresel güvenlik senaryolarına karşı da ciddi bir sınavdır.
Türk milletinin ve Türk devletinin güvenliğine yönelik her türlü iç ve dış tehdit, kaynağı ve yöntemi ne olursa olsun, hedeflenen sonuçlara ulaşamadan zamanında tespit edilip etkisiz hâle getirilecektir. Umuyorum ki, devletin sahip olduğu kurumsal kapasite, güvenlik birimlerinin sahadaki tecrübesi ve milletin ortak iradesi sayesinde, Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü ve huzurunu hedef alan hiçbir girişime müsamaha gösterilmeyecektir.

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

омюр челикдёнмез, Дикгазете

Seçilmiş Kaynakça

https://www.dikgazete.com/yazi/n-a-6679.html

https://www.arabnews.com/node/2626217/middle-east

https://www.theguardian.com/world/2007/feb/17/turkey.alqaida

https://www5.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_kurul.cl_getir?pEid=104319

https://www.consilium.europa.eu/en/policies/sanctions-against-terrorism/

https://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-yabanci-terorist-savascilarla-mucadelesi.tr.mfa

https://edition.cnn.com/2016/06/30/europe/turkey-istanbul-ataturk-airport-attack/

https://kafkassam.com/abd-buyukelciligini-hedefleyen-teror-istihbarati-mit-kaynakli-mi.html

https://tr.euronews.com/2024/06/26/ankara-gar-saldirisi-davasi-durusma-1-temmuza-ertelendi

https://www.straitstimes.com/world/middle-east/istanbul-airport-attack-toll-rises-to-45-as-child-dies

https://t24.com.tr/haber/jandarmadan-isid-uyarisi-yilbasinda-teror-saldirisi-gerceklestirilebilir,1285339

https://www.al-monitor.com/originals/2025/12/us-carries-out-large-scale-retaliatory-strikes-against-isis-syria

https://abcnews.go.com/International/turkey-identifies-suicide-bombers-istanbul-airport-attack/story?id=40274048

https://gazeteoksijen.com/dunya/suriyede-abd-askerlerine-saldiri-2-abd-askeri-ve-1-abd-vatandasi-oldu-259520

https://www.aa.com.tr/tr/gunun-basliklari/merasim-sokaktaki-teror-saldirisina-iliskin-iddianame-hazirlandi/696000

https://www.timesofisrael.com/liveblog_entry/turkey-arrests-al-qaeda-man-linked-to-2003-bombings-of-synagogues/

https://www.nytimes.com/2016/06/30/world/middleeast/turkey-a-conduit-for-fighters-joining-isis-begins-to-feel-its-wrath.html

https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/jandarma-dan-ankara-ve-istanbul-icin-teror-uyarisi-isid-yeni-yil-nedeniyle-teror-saldirisi-gerceklestirebilir-2463504

YAZARIN DİĞER YAZILARI