“Arap Baharı” olarak adlandırılan Ortadoğu’da yaşayan insanların hak ve adalet talepleri; 2011’de Suriye’de de yankılandı. Halkın haklı talepleri, şiddet ve toplu tutuklamalar ile bastırılmaya çalışılınca ip koptu.
Şövenist/ mezhepçi diktatöryel Esed rejimi halka silah doğrultarak iç savaşı başlattı.
Suriye İç Savaşına; Küresel ve Bölgesel Güçler ile birlikte terör örgütleri de müdahil olunca kriz, uluslararası boyuta taşındı.
Suriye’deki savaşın insanlar ve ülke üzerindeki yıkıcı şiddetinin artması, terör gruplarının devletleşme süreçleri ve bölge ülkeleri üzerinde tehdit oluşturması üzerine; Birleşmiş Milletler, savaşı sonlandırmak adına bir dizi toplantı başlattı.
Savaş nasıl engellenecekti?
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Daimi 5 üyesinden Rusya ve Çin; Suriye ile ilgili alınan birçok kararı veto ederek BM’in çözüm arayışını engelledi.
Muhalif güçler, Türkiye desteği ile 29 Temmuz 2011’de “Özgür Suriye Ordusu”nu kurarak askeri mücadeleyi başlattılar.
Sahada güç kaybeden Esed Rejimi, yapmış olduğu anlaşmalara binaen Rusya’dan yardım talep etti. Suriye’de askeri üsleri olan Rusya, bu çağrı üzerine 30 Eylül 2015’te Suriye’ye fiili olarak asker gönderdi. Rusya; “davet üzerine müdahil olduğunu ve bu durumun uluslararası hukuka uygun” olduğunu söyler.
İran da özellikle askeri danışmanlarını ve paramiliter militanları; Esed Rejimine destek amaçlı göndererek savaşa bilfiil katıldı.
Türkiye ise 24 Ağustos 2016’da Suriye sınırındaki güvenliğine tehdit oluşturması üzerine Halep’in kuzeyindeki Carablus’a “Fırat Kalkanı” adı verilen askeri operasyon düzenleyerek; bölgeyi DAEŞ Terör Örgütünden temizledi.
Türkiye, daha sonra PKK/PYD terör örgütünün işgal ettiği Afrin’e de operasyon düzenleyip, burayı güvenli hale getirip özgürleştirdi.
BM her ne kadar çözüm üretemese de 18 Aralık 2015’te oy birliği ile kabul ettiği 2254 sayılı karar ile Suriye Krizi Çözüm arayışlarında yol haritası çizdi.
2254 sayılı karar; Suriye krizinde önceliğin siyasi çözüme yer verilmesi gerektiğini vurgular. Bu çerçevede ateşkes sağlanacak, sivil hedefler vurulmayacak, BM gözetiminde; etnik ve dini kimlikler korunarak adil, bağımsız seçimler yapılarak Suriye için geçiş yönetimi kurulacak. Taraflar, bu karar ile Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarını kabul etti.
Suriye krizine müdahil olan İran, Rusya ve Türkiye Dışişleri Bakanları, 19 Aralık 2016’da Moskova’da bir araya geldi. Taraflar, 30 Aralık 2016’da “Moskova Bildirisi” adı verilen bir anlaşma metnini imzaladı.
Bildiriye göre; Rusya, İran ve Türkiye; Suriye Krizini çözmek için Garantör olduklarını ilan etti. BM, bu anlaşmayı kabul ederek üç ülkenin garantörlüğünü onayladı.
Moskova Barış Anlaşması ile birlikte “Astana Süreci” başlatıldı.
Neden bu sürece “Astana Görüşmeleri” adı verildi diye sorulursa; Kazakistan’ın başkentine ithafen “Astana Görüşmeleri” adı verildi.
Kazakistan’ın o dönemde cumhurbaşkanı olan Nur Sultan Nazarbayev’in, tarafları Astana’ya görüşmeleri için davet etmesi ile yeni bir döneme kapı açıldı.
Kazakistan, coğrafi olarak hem Türk Dünyası hem de Rusya ile kesişen bir bölgede yer alıyor.
Modern şehir yapısı, jeostratejik konumu ve İslam dünyası ile yakın ilişkisi olan Kazakistan’ın çağrısı olumlu karşılandı.
Kazakistan ayrıca birçok uluslararası problemin çözümü için üstlendiği arabuluculuk vasfı ile takdir edilmişti.
Astana Görüşmelerinin ilki, 23 Ocak 2017’de yapıldı.
Astana Görüşmeleri, Suriye’de savaşın seyrini değiştirdi. Savaşın yoğunluğu azaldı, “Güvenlikli Bölgeler” ve “Çatışmazlık alanları” ilan edildi. İnsani yardımlar daha rahat yapılmaya başlandı. Tutuklular serbest bırakıldı.
Türkiye ve Rusya, ortak gözetleme hatları kurdu.
Astana’da Suriye’deki hem rejim hem de muhaliflerin temsilcileri masaya oturdu. Astana’nın en büyük özelliği, az sayıda ülkenin çözüm için bir araya gelmesi oldu.
Astana ile birlikte PKK/PYD’nin kesinlikle masaya çağrılmayacağı kararı çıkarıldı. Terör örgütünün, barış görüşmelerinde söz sahibi olma isteği, Türkiye tarafından engellendi.
Uluslararası toplumun da yakından izlediği Türkiye, İran ve Rusya’nın Tahran’da bir araya gelip "Astana Formatında Yedinci Üçlü Zirve Toplantısı"; 2011’de başlayan ve hala süren Suriye iç savaşı ile 24 Şubat’ta Rusya’nın saldırısıyla başlayan Ukrayna Savaşına odaklandı.
Tahran’da verilen mesaj ve alınan kararlar uluslararası siyaseti yakından ilgilendiriyor.
Suriye'de sürdürülebilir normalleşme ve savaşın sonlandırılması amacını taşıyan üç ülke, Suriye krizinin çözümünün ancak siyasi mekanizma ile mümkün olduğu konusunda hemfikir.
Daha önce birkaç sefer İran’a giden Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin, en son 29 Eylül 2021'de Rusya'nın Soçi kentinde yüz yüze görüşmüştü.
Toplantıda en dikkat çekici ve çözüm üretici açıklamaları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptı. İran ev sahibi olması hasebi ile daha çok dinleyici rolü üstlendi.
Rusya için öncelik, Suriye’den Ukrayna hattına kaymıştı. Esed Rejimi ve İran; Rusya için beraber yola devam edilebilecek yoldaş değil. Putin bu durumun farkında.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; "Terör örgütleriyle mücadelemiz, nerede ve kimler tarafından desteklendiğine bakılmaksızın her daim sürecektir. Milli güvenliğimize kasteden şer odaklarını Suriye'den söküp atmakta kararlıyız" diyerek taraflara Suriye Operasyonunu en yüksek perdeden söyledi.
Türkiye, haklı olarak daha önceki Astana Görüşmeleri ve Soçi Anlaşmasına göre Tel Rıfat ve Münbiç Bölgesinde konuşlanan PKK/ YPG unsurlarından temizlenmesini ve sınırdan 30 km derinlikte Güvenlikli Bölge oluşturulmasını ısrarla istiyor.
PYD yönetimi, 30 km alandan sürekli hem Türkiye’ye hem de Afrin bölgesine saldırılarda bulunuyor.
PKK/ PYD’nin arkasında Amerika’nın olduğu ve Fırat’ın doğusunu Amerika’nın terk etmesi gerektiğini her üç devlet başkanı da açıkça teyit etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın PKK’nın İran’daki yapılanması PJAK terör örgütü uyarısı, İran’da karşılık buldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın burada açıkça PKK’ya arka çıkan Amerika’yı da uyarması dikkat çekiyor: "Amerika terör örgütlerini beslediğine göre, biz de bu terör örgütleriyle mücadele ettiğimize göre, oradan çekildiği anda veya bu terör örgütlerini beslemediği takdirde bizim işimiz kolaylaşacaktır."
Dikkat ederseniz Amerika öncülüğündeki “Tek Kutuplu Küresel Hegemonik Düzen” sarsılıyor.
Türkiye’nin de dahil olduğu ittifaklar üzerinden daha işlevsel çok kutuplu sistemin temelleri atılmakta.
ABD Başkanı Biden’in Ortadoğu, Suudi Arabistan ve İsrail’e yaptığı ziyaretin sönük geçmesi göz önünde bulundurulursa; Tahran’daki Astana Zirvesi; küresel dinamikleri harekete geçirecek.
Putin, zirve sonrasında gazetecilerin Erdoğan ile görüşmesinin içeriğine ilişkin bir soruya cevap verirken, “Tahıl konusu. Türkiye Cumhurbaşkanı ile bu konuyu ele aldık” dedi ve Türkiye’nin kolaylaştırıcı rolü sayesinde bir paket üzerinde ilerleme sağlandığını kaydetti
Putin, bu sözleri ile dünyaya Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden Küresel Gıda Krizinin çözümü için Tahıl Sevkiyatının güvence altına alınacağını beyan etti.
Yazımızı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, sözü ile bitirelim: "İnşallah önümüzdeki dönem daha sık görüşme imkanı bulacağız. Bölgemizin geleceğinde, bölücü teröre ve uzantılara yer olmadığının kesin olarak anlaşılması gerekiyor"