CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Amerikalı Danışmanını, 3 Aralık’ta "İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması” adlı toplantıda parti mensupları, medya/ basın ve Türkiye ile buluşturdu.
Amerikalı danışman, programa uzaktan görüntülü katılıp, Türkiye’nin siyasi gündeminden farklı bir konuda konuşunca; ister istemez tartışma konusu oldu.
Günler öncesinden duyurulan “3 Aralık” toplantısı, beklenildiğinden sönük geçti. Programın iyi hazırlanmayışı, bir takım eksiklikler ve genel başkanın da klasik konuşması, sıradan bir toplantı izlenimi verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu, 3 Aralık toplantısının beklenen etkiyi göstermediğinin farkında olmalı ki; Karar TV’de “Gündem Özel” adlı programda Taha Akyol ve Elif Çakır’ın karşısına geçerek soruları yanıtladı.
Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları, sosyal medyada kısa pasajlar halinde yayınlandı.
Kılıçdaroğlu’nun; bir soruya verdiği cevap hayli dikkat çekiciydi:
“Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na Türkiye neden üye olmasın? Filistin orada, Mısır orada herkes orada ama biz yokuz. Biz olmadan da o gaz çıkmıyor zaten. O zaman kavgaya ne gerek var.”
Uluslararası arenada kim ne konuşuyor, Türkiye ne söylüyor? Konu ile ilgili CHP’li yöneticiler dış politika gündemine odaklanmıyor mu?
Kılıçdaroğlu; Türkiye’nin Dış Politikasını yakından takip ediyor mu?
Kılıçdaroğlu, bu tip konulara değineceği zaman ön hazırlık yapıyor mu? Kime danışıyor?
Kılıçdaroğlu’nun değindiği Doğu Akdeniz Gaz Forumu; Mısır’ın daveti üzerine Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), İsrail, İtalya, Filistin ve Ürdün enerji bakanlarının 14 Ocak 2019’da Kahire’de bir araya gelmesiyle kuruldu.
Kahire’de yayınlanan bildiride Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının çıkarılıp, işlenerek, transfer edilmesinin üye ülkelerin ekonomilerine katkı sağlayacağı yer aldı. Ayrıca çıkartılacak gazın, bölgenin enerji güvenliği için elzem olduğu vurgulandı.
GKRY’nin Gaz Forumunda yer alması ile Türkiye’ye karşı Kıbrıs meselesinin Rumların elini güçlendireceği hesaplanmıştı.
Doğu Akdeniz’deki jeopolitik enerji denkleminde Türkiye’yi devre dışı bırakmak için kurgulandığı açıkça belli olan Forum’a; Türkiye davet edilmedi.
Türkiye ile birlikte İsrail ile deniz sınırı anlaşmazlığı yaşayan Lübnan ve iç savaşın sürdüğü Suriye ve Libya da DAGF’ye çağrılmadı.
Doğu Akdeniz’de en büyük deniz sınırı olan Türkiye’nin es geçilmesi dikkat çekicidir.
Türkiye, bulunduğu bölgede enerji koridorundan öte; Enerji Merkezi konumuna yükselmiştir.
Ukrayna-Rusya Savaşı devam ederken Avrupa’nın enerji ihtiyacı Türkiye’den tedarik edilebilecektir.
İsrail’den çıkarılan Doğal Gazın iletimi için, Türkiye en kolay transfer yolu üzerinde bulunuyor.
Eğer Doğu Akdeniz’de ülkeler arası işbirliği ve enerji güvenliğinin tesisi için hedef gözetilseydi; Türkiye de forumda yer almalıydı.
Türkiye’nin yer almadığı hiçbir Gaz Transfer Projesi güvenilir ve sürdürülebilir olmayacaktır.
Türkiye; Girişimci ve İnsani Dış Politika Vizyonu çerçevesinde Afrika ülkeleri ile son yıllarda diplomasi çıtasını yükseltti.
Türkiye’nin Afrika’da uyguladığı karşılıklı kazan-kazan / insani politikaları özellikle bazı Avrupa ülkelerini rahatsız ediyor.
Türkiye’yi Akdeniz’den kıskaca/ kuşatarak; Ortadoğu ve Afrika’ya ulaşımını engellemek için DAGF aparat olarak kullanıma açıldı.
ABD; Akdeniz ve Ortadoğu’da ortakları İsrail ve Yunanistan üzerinden Doğu Akdeniz’de birkaç ülkeyi bir araya getirmek için DAGF’nin kuruluşunda aktif rol aldığı biliniyor.
ABD; Yunanistan’ı NATO içerisinde “ideal ortak” olarak tanımlayıp; İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi’ni de işbirliği yapılabilecek statüye yükselterek bu ülkelerin Mısır ile ittifak kurmalarını onaylamış ve teşvik etmiştir.
Türkiye ile Yunanistan arasında artan gerginlik sürecinde; Amerika, Ege’deki Adaları uluslararası anlaşmaları ihlal ederek silahlandırıp, GKRY’ne silah satış ambargosunu da kaldırdı.
Amerika, böylelikle kendi hedefinin geleceğini koruma altına almış oldu.
Rumların çözümden uzak, tek taraflı olarak adada söz sahibi gibi davranmaları; Uluslararası Örgütlere katılması, Kıbrıs’ta huzur ve barışı engelliyor.
Fransa da uzun zamandır Doğu Akdeniz’e müdahale etmeye çalışıyor. Bu sebeple, DAGF toplantılarına gözlemci olarak katılıyor.
Doğu Akdeniz küresel rekabet alanına dönüştürülmektedir.
Türkiye; Akdeniz’deki kıta sahanlığı ve egemenlik haklarını ihlal eden DAGF’ye değişik platformlarda tepki göstererek, bir takım siyasi ve askeri tedbirler almaya başladı.
Türkiye; kendisini dışlayan DAGF ve diğer askeri girişimlere karşı 18 Mart 2019’da BM’ye mektup gönderdi.
Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı sınırına sahip ülke olarak; deniz alanlarının sınırlarını kendisinin tanımlayacağı ve donanma gücüyle de bu durumu koruyacağı kamuoyuna duyuruldu.
Türkiye’nin gücüne dayanarak zorlayıcı diplomasiyi tercih edeceği, uluslararası gündemde yer aldı.
Türkiye; “Mavi Vatan” olarak tanımlanan deniz alanlarında yasal hakların kullanılması yaklaşımıyla kendini netleştirdi.
Türkiye, son yıllarda Akdeniz’deki haklarını aramak için askeri gücünü arttırdı.
Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdulhamid Han isimli sondaj gemileri ile Akdeniz’de yoğun sismik çalışma ile gaz arama ve sondaj faaliyetlerini hızlandırdı.
Libya ile Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma ve İşbirliği Anlaşmaları imzalanarak (2019); Libya’da gaz arama/ Hidrokarbon işbirliği faaliyetlerine başlanıldı (2022).
Havadan Bağımsız Tahrik Sistemli Denizaltı Projesi kapsamında inşa edilen ilk denizaltı Piri Reis'in 6 Aralık'ta deniz testleri başladı.
Türkiye, böylelikle risk alarak gücünü ispat etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar dönüşünde Sisi ile yaptığı görüşmeyi değerlendirirken, “Bizim kendilerinden tek isteğimiz; bize karşı Akdeniz'de tavır içinde olanlara yönelik burada biz barışı ikame edelim, onunla beraber yolumuza inşallah devam edelim” sözleriyle Ankara’nın beklentisini dile getirmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “bize karşı Akdeniz’de tavır içinde olanlar…” diyerek Yunanistan ve GKRY’ni kastetti.
Türkiye’nin uluslararası hukuk ve anlaşmalar kapsamında egemenlik mücadelesine girişmesini; Yunanistan, bizi “ÇATIŞMACI/ SALDIRGAN” olarak tanımlıyor.
Türkiye’nin “KAVGACI” bir devlet olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu; kime hizmet ediyor?
Bu sözler milli hassasiyetten çok uzak.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun dış politika atışları hayra alamet değil
Haklı olarak Kemal Bey’e şunu sorabiliriz: “Amerikalı Danışmanlarınız Türkiye’nin Dış Politikası ile ilgili sizi nasıl yönlendiriyorlar?”
Türkiye karşıtlığı ile Kılıçdaroğlu bir yere varamaz. Altılı Masa/ Millet İttifakı’nı oluşturan partiler bu konuda açıklama yapmak zorundadırlar.
2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde; yeni yüzyıla adım atan Türkiye’nin Başkanlık Sistemi de oylanacak.
Cumhurbaşkanlığı seçimi, Anadolu’ya hapsolmadığımızın da seçimi olacak.
Bir taraftan Öze Dönüş/ Coğrafya ile bütünleşme; diğer taraftan Amerika/ Avrupa ile bütünleşme çağrıları seçmenin önüne gelecek.
Safınız ve durduğunuz yeri iyi tespit edin.
Vakit daralıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleriyle yazımızı bitirelim: “Doğu Akdeniz politikamızın iki ana hedefi vardır. Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka uygun olarak, hakça ve adil biçimde sınırlandırılması ve kıta sahanlığımızdaki egemen hak ve yetkilerimizin korunmasıdır. Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs Adası'nın eşit ortağı olarak, Ada'nın hidrokarbon kaynakları üzerindeki eşit hak ve çıkarlarının garanti altına alınmasıdır.
Türkiye, Doğu Akdeniz'in, tüm tarafların iş birliği yaptığı, hidrokarbon kaynaklarının hakça ve adil şekilde paylaşıldığı, barış ve istikrarın hüküm sürdüğü bir iş birliği bölgesi olmasını arzu etmektedir.
Tüm bölge ülkelerinin hak ve çıkarlarının göz önünde bulundurulduğu, içinde Kıbrıs Türklerinin de yer aldığı bölgesel bir konferans düzenlenmesini teklif ediyoruz.”
Doğu Akdeniz Konferansı; Türkiye’nin OYUN KURUCU ÜLKE olduğunu tekrar tescilleyecektir.
Afiyette kalın.