Peygamber Efendimiz (sav) buyurmuş ki; “Keşke doğduğu yerden başka yerde ölseydi kişi!”
Hani doğduğun şehir Ankara, Mekke, Paris, Buhara’da değil de; Sidney, Roma, Konya, Yeni Delhi’de ölüyorsun, dünyanın bir ucunda. Medine’de doğan sahabeden Ebu Eyyub el Ensari’nin İstanbul’da vefatı gibi.
“Niçin?” diye sormuşlar Peygamber Efendimiz'e. “Neden öyle?” Peygamber Efendimiz cevabında buyurmuş ki; “Cennette, doğduğu yerle vefat ettiği yerin arasındaki mesafe kadar yer ölçülür, öyle yer verilir ona!”
İslam Tebliğinin ruhunda yatan temel söylem bu olsa gerek. İnsanlığa hak ve adaleti ulaştırmak; varoluş gayesine dadanan sefilleri uzaklaştırmak.
Asrı Saadet ve Dört Halife sonrası Müslümanlar, bilinmeyen ufuklara yelken açmaya başladı.
Kuzey Afrika’ya ulaşan Müslümanlar; Tarık Bin Ziyad komutasında, 711 yılında İberya’ya (İspanya demiyorum çünkü o zaman İspanyol kimliği yoktu) hakim oldu.
Kıta Avrupası kendi adlandırmaları ile “Orta Çağ”ı yaşamaktadır.
Vizigotların taht kavgası, Hristiyanlığın kral ve rahipler eli ile baskı aracı olarak kullanılması, toplumsal kargaşa ve Yahudilere yapılan zulüm ayyuka çıkmıştı. Kir, pislik ve hastalık etrafta kol geziyordu.
Müslümanlar; Avrupa’ya/ Endülüs’e iman, insanlık, sanat, edebiyat, zerafet ve ilim götürdüler; karanlık Ortaçağ Avrupası’na ışık tuttular.
Müslümanların fethiyle 1492’ye kadar 781 yıl boyunca Endülüs; ilim ve bilimde Avrupa’nın Orta Çağ karanlığını yaşadığı dönemde, dünyayı aydınlatan ve Rönesans dönemlerinde Avrupa’daki gelişmelerin asırlar önce yaşandığı bir yer oldu.
Sicilya ve Endülüs’te yazılan eserler; Latinceye tercüme edilerek, Avrupa’da Rönasans Hareketi tetiklenir. Avrupa’nın zihin ve akıl tutulması aralanır.
İslam bir hayat sistemi olduğu için; tabiatı da taşır bünyesinde. Pirinç, şeker kamışı, pamuk, nohut, enginar, portakal, limon Avrupa’ya taşınır Müslümanlarca.
Avrupa Tarımında çığır açılmıştır. Avrupa mutfağının tadı İslam lezzetleri ile lezzetlenir.
Çöl ikliminde doğan İslam medeniyeti; Endülüs Saraylarında/ şehirlerinde Cennet Irmaklarını tasvir ederek; su kanalları ve peyzaj düzenlemelerinde eşsiz örnekler vermiştir.
Fakat gün gelmiştir; 1492'de bu gayretten, çalışmadan yüz çeviren ve zevke, sefaya düşen Müslümanlar özden uzaklaşmış; ellerindeki son emirlik olan Granada Emirliği'ni, Katolik krallara kendi elleriyle teslim ederek bölgeden ayrılmak zorunda kalmışlardır.
Batılı tarihçilerin adlandırılması ile “Reconquista/ Yeniden Fetih” İber Yarımadasındaki Hristiyanların; Müslümanları yok etmek amaç ve çabaları nihayete 1492 de nihayete erer. Gırnata; Sırtlanlara taş çıkartan, kan düşkünü Ferdinand ve çağın lanetli kraliçesi İzabel’in eline geçmiştir.
Endülüs, Müslümanların vücutlarından koparılan yitik bir uzuvdur. Sancısı tutar, sızılar.
Ağıtlar yakılmıştır.
Zamanında İslam’ın en büyük devletlerinden olan Endülüs; gayrımüslimler tarafından yıkılıp, talan edilir. Endülüs faciası, yaşanmış felaketlerin en büyüğüdür.
Endülüs bir kırılma noktasıdır. Yüzyıllar boyu İnsanlığın hafızasından silinmemiştir.
“Endülüs’ten geriye bir toz toprak bulutu içinde çığlık atan kadınlar ve çocuklar, kaçışan hayaletler ve çağın kulağında asırlarca çınlayan feryatların uğultusu kalmıştı.”
Endülüs’lü şair EBÜ’l-BEKĀ er-RUNDÎ; tüm bu yaşanmışlıkları gerçek ve acı bir dille haykırmıştır.
“Endülüs’e Mersiye” şiirinde, edebi bir hüzün vardır.
Nazar değdi İslam'a Endülüs'te
Bela üstüne bela yağdı, yağmur gibi
O güzelim şehirlerin üstüne…
Ey kulları Hakkın, kardeşsiniz kardeş!
Bir yardım duygusu bile yok mu içinizde.
Alıp götürdü nemiz var nemiz yok bir zulüm seli
Dün sultan idiler bey idiler kendi ülkelerinde
Şimdi küfrün elinde bir uşak, bir oyuncak!
Çevirmiş onları dört yandan zillet uçurumları
Dehşet içinde fırlamış gözleri kimsesiz ve şaşkın
Sen de görseydin çığlıklarını, çırpınışlarını ey Tanrı kulu!
Ocaklarından koparılıp satıldıklarını köle pazarlarında.
O feryatlar ki koymaz aklını başında benim gibisini
Koparır gibi bedende ruhu, kopardılar anadan yavrusunu
Yeni doğan güneşin aydınlığı o kızlar ki
Öyle saf öyle temiz
Yakut ve mercandan dökülmüş sanki.
Dağ ucundan doğan sabah güneşinin masumluğu gibi
O Meryem yüzlü kızlar ki
Sürüklenip sürüklenip saçlarından kirli yataklara çekildi
Haykırışları gökleri yırttı.
Kan kustu babaları, arşa çıktı feryad-ı figanları…
Eritir her kalbi bu anlattıklarımın birisi bile
Eğer varsa sende İslam'dan, imandan bir iz
Ey insanoğlu!
"El Hamra, ehil kalpler ve eller ile taşın işlenerek yaşam formu aldığı, konuştuğu, anlattığı ve insanları uyardığı bir zirve sanat eseri” olarak tanımlanır.
El Hamra’nın her bir köşesinde İnsanlığa hayatın gerçeğini haykıran bir ayet yazılıdır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; Başbakan olduğu dönemde, 30 Eylül 2012’de paylaştığı ‘twit’te: “Endülüs Devleti'nin sarayına nakşedilmiş, kudretli sultanların gözünün önündeki şu muhteşem hatırlatmayı kalbimizde nişane olarak taşıyoruz. ‘Ve La Galibe İllallah’/ Allah'tan başka galip yoktur.” demiştir.
Cumhurbaşkanı, bu sözleri daha sonra da birçok konuşmasında bu ayeti dile getirir.
Endülüs’ün yarası çok tazedir. Kırım, Kafkaslar, Balkanlar birer birer koparılırken İslam Devletinden hep akıllara Endülüs gelir.
Nitekim 1868 yılında Kahire’de doğan anne tarafından Türk kökenli olan Mısır’lı şair Ahmed Şevkî; Balkanların işgaline karşı duyduğu hüznü dile getirir şiirinde:
Sana selam olsun ey Endülüs’ün kardeşi!
Hilafet ve İslam senden uzaklara gitti.
Hilal gökyüzünden indi, ah keşke
Gök dürülseydi de karanlık bürüseydi her tarafı
İki büyük yara ki bunları ümmet yaşıyor
Biri hâlâ akıyor, diğeri ise hiç kapanmıyor
Müslümanlar yaşadı sizinle iki büyük musibeti
Biri Kalem toprağa gömüldü, kılıç defnedildi
Sabret ey Edirne! Her mülk yok olacaktır
Sadece mülkün sahibi ve her şeyi bilen Allah kalacaktır.
Türkiye, yakında kuruluşunun 100. Yılını kutlayacak. Elbette insan ömrü için 100 yıl kısa bir süre.
Ama devleti kuran iradenin, yüzlerce yıllık birikimi, tecrübesi var. Amerika gibi “Geçmişi/ Tarihi Olmayan” bir devlet değiliz.
Endülüs’de olduğu gibi üzerimize çullanan, oyunbaz, hilekar ve zalim düşman, topraklarımızı işgal etse de; o ağır cendereden kurtulduk, Kurtuluş Savaşı ile.
Yeni kurulan devlet, adeta “Cenin Pozisyonunda” kıvrılmış, sessizce dünya sisteminde yerini almaya çalışıyordu.
Büyük devletin bakiyesi milletler kopmuş, gitmiş; ne onlar bizi ne de biz onları sormadık, “haliniz nicedir?”
2000’li yıllardan itibaren Türkiye’de Diriliş başladı.
Biz, o sıkıştırılmış ve yoğun bakımdaki narkozlu hasta olma halimizden kurtulmaya başladık.
Hafızamız kanlanmış geçmişi, hatırlar olduk.
Eski dostları, kardeşlerimizi, coğrafyamızdaki gözü yaşlı insanları hissetmeye başladık. Biz dünyadaki mazlumlara el uzattıkça onlar da bize el verdi.
Dış Politikamızı bu çerçevede oluşturmaya başladık. 20 yıla çok büyük kazanımlar sığdırdık.
Ortadoğu’dan Afrika’ya, Karadeniz’den Akdeniz’e, Balkanlar’dan Türkistan’a uzanan “İnsani/ proaktif dış siyasetimiz” ile biz de bir Oyun Kurucu olduk.
Türkiye; jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik önemini tekrar dünyaya ilan etti.
Elbette hükümetin eksiği, yanlışı olabilir. Gözümüz ışıdı, gönlümüz aydınlandı.
Yapmak isteyip de zamanında yapamadığı birçok proje hayata geçirildi.
Türkiye’nin önemli siyasi partilerinden ve ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu, son günlerde Kamu Kuruluşları önündeki absürd açıklamalarına bir yenisini ekleyerek; Türkiye’nin Güvenlik/ Askeri alanında faaliyet gösteren, kıymetli bir marka haline gelmiş, özel bir şirketin kapısına baskın düzenlemesi bardağı taşıran son damla oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme Çağrısı” gayet olumlu ve yerinde bir kararken; eyleme dönüşmemiş olması, ümidimizi kırdı.
2023’e az bir zaman kaldı…
Bu zaman diliminde Millet İttifakı’na çağrı yapalım; “Özüne Dön, Kendini Resetle/ Yenile. Anadolu İrfanı ile bütünleş.”
“Ne olur; böyle gelir, böyle gider demeyin.”
2023’ü ıskalarsalk Endülüs’ten daha beter oluruz, Allah korusun!
Bu millete çok yazık olur.
HACI BEKTÂŞ-I VELÎ’den; “Gerçek canlara kısa ve öz söz yeterlidir.”
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
https://www.fikriyat.com/tarih/2017/5/26/enduluse-agit-endulus-mersiyesi
https://www.academia.edu/41937437/Ahmed_%C5%9Eevki_%C5%9Eehir_ve_%C4%B0stanbul_Ali_Bulut