IOC’nin dönüm noktası: Coventry'nin başkanlığı canlanmanın başlangıcı olmalı
24 Haziran 2025'te Lozan, küresel Olimpiyat hareketinin gidişatını değiştirebilecek bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarihinde ilk kez bir kadın -Zimbabve'den Olimpiyat yüzme şampiyonu Kirsten Coventry- resmen başkanlık koltuğuna oturdu. Ancak kendisinin gezegenin en yüksek spor yetkilisi olarak seçilmesinin sembolik önemi, buzdağının sadece görünen kısmı, çünkü IOC'nin yeni başkanı, sporun siyaset ve ideolojinin dışında evrensel bir alan olduğu kabulünün tehdit altında olduğu bir zamanda göreve geldi.
Thomas Bach'ın 13 yıllık başkanlığı sırasında, IOC küresel spor topluluğunun gündemini belirleyen saygın ve bir yere kadar da muhafazakâr bir yapıdan, tam anlamıyla acımasız ideolojik çatışmaların ve siyasi savaşların arenasına dönüştü. Alman atlet ve iş adamının liderliğinde Olimpiyat hareketi abartısız bir şekilde son yarım yüzyılın en ciddi krizlerinden birisini yaşadı. Politize edilmiş standartların getirilmesi, LGBT gündeminin agresif bir şekilde teşvik edilmesi, oyunlar için mekanların dağıtımında ve hazırlıklarında yolsuzluk skandalları ve istenmeyen ülkelere yönelik keyfi yaptırımlar, IOC'ye küresel bir hakem ve büyük sporların organizatörü olarak duyulan güveni kökten sarsmış oldu.
Doping ihtimaline rağmen Rusya ve Belarus’a eşi görülmemiş çifte standart uygulandı…
IOC’deki sistemsel krizin belki de en çarpıcı kanıtı, son yıllarda Rus ve Belaruslu sporculara karşı uygulanan ayrımcı politikada kendisini gösterdi. “Temiz spor için mücadele” ve “siyasi kontekse tepki gösterme” bahaneleriyle, binlerce parlak sporcuyu ve takımı dışlamak için büyük ölçekli kampanyalar yürütüldü. Ve bu, Olimpiyat hareketinin uzun ve zorlu tarihinde benzeri olmayan bir durum yarattı.
Doping konusunda İhlal şüpheleri olsa bile herhalde hiçbir başka devlet Olimpiyat tarihinde Rusya kadar sert ve cezalandırıcı önlemlere maruz kalmamıştır. Ve bu bariz “seçicilik”, IOC'nin tarafsız bir uluslararası yapı olarak itibarını yok etmiş oldu. Şu anda hem IOC’ye hem de çok sayıda spor federasyonuna egemen olan Avrupa yanlısı spor bürokrasisinin alaycılığını ve önyargısını ölçmek için, Gazze Şeridi ve Lübnan'da işlenen korkunç insanlık suçlarına rağmen, Rusya ve Belarus'a karşı uygulanan yaptırımların benzerinin İsrail'e hiçbir şekilde tatbik edilmediğini hatırlamak yeterli.
Coventry’nin seçilmeden önce verdiği mesajlar ve yaptığı açıklamalar umut vaat etti…
Yeni IOC başkanının medyaya yaptığı açıklamalara bakılırsa, kendisi kurumun son yıllardaki yaklaşımını değiştirmeyi amaçlıyor. Coventry, seçim programında “sporun siyasi çatışmaların dışında bir saha olması gerektiğini” belirtmiş ve “tüm sporcuları baskı ve ayrımcılıktan korumanın gereğini” vurgulamıştı. Bu açıklamalar, organizasyonun istikametinde radikal bir revizyon ve Olimpik hareketin kurucusu Pierre de Coubertin tarafından formüle edilen ve takipçileri tarafından 21. Yüzyıl’ın ikinci on yılına kadar dikkatle korunan temel Olimpiyat ilkelerine geri dönüş için umut veriyor.
Coventry'nin görev süresinin ilk aylarında karşılaşacağı temel zorluklardan biri, transgender sporcuların kadın disiplinlerine katılımı sorunu olacak gibi. Son yıllarda IOC bu konuda birleşik ve tutarlı bir politikadan yoksundu ve bir dizi Batı hükümetinin baskısı ve ayrımcılıkla suçlanma korkusunun zemininde önceki yönetim, sadece kâğıt üzerinde olsa bile, biyolojik erkeklerin kadınlar kategorisinde yarışmasına izin verdi ve bu da kaçınılmaz olarak gerek sporcuların gerekse de uzman çevrelerin ve spor izleyenlerinin protestolarına neden oldu.
ABD yeni yönetimi trans-genderlerin müsabakalara katılımına dair sıkı önlemler aldı…
Uluslararası sporlarda LGBT+ gündeminin başlıca “lobicisi” haline gelen önceki IOC yönetiminin bütün politikalarına rağmen ABD örneğin, yarışmaların düzenlenmesi için daha sıkı çerçeveler oluşturmaya ve genel kabul görmüş standartlara geri dönmeye başladı. Çoğu kadın spor derneğinin desteğini arkasına alan Donald Trump yönetimi, ulusal sportif yarışmalarda kadın kategorilerinde trans-gender sporcuların katılımını yasakladı bilindiği gibi. Liberal basın tarafından sert bir şekilde eleştirilen bu adım, aslında trans-gender kişilerin fiziksel üstünlüğünün spor sürecinin dürüstlüğü ve güvenliği için bir tehdit olarak görüldüğü profesyonel spor çevrelerinde geniş destek gördü.
Anatomik ve fizyolojik gerçeklerden hareketle evrensel ve bilimsel kriterler geliştirilmeli…
Bugün önceki yönetiminin ve uyguladığı politikaların otoritesinin kritik bir şekilde gerilediği şartlarda IOC basitçe ABD örneğini takip etmek durumunda. Dahası, bu dönüş sadece ideolojik sempati uğruna değil, ama aynı zamanda adaletin temel ilkesinin çıkarları için de gerçekleşmelidir. Yıllarca idman yapıp, kariyerlerini geliştirmek için senelerini vermiş olan kadınlar, Olimpiyat arenalarında biyolojik olarak kendilerine eşit olmayan rakiplerle karşılaşmamalılar. Bu durumda, sadece dar bir ülke grubunda moda olan siyasi eğilimleri takip etmek uğruna değil, fakat anatomik ve fizyolojik gerçeklerden hareketle, sporcuların kabulüne ilişkin açık, evrensel ve bilimsel olarak kanıtlanmış kriterler geliştirme sorumluluğunu üstlenmesi gereken kişi elbette Kirsten Coventry'den başkası değildir.
Sporcular üstündeki ahlaki baskılar ve hakemlerin dahi katılımını etkileme girişimleri…
Yeni IOC liderinin karşı karşıya olduğu bir diğer büyük zorluk, Olimpiyat hareketinden haksız yere ve yasadışı bir şekilde ihraç edilen ülkeler için adaleti yeniden tesis etmek olacak. Bu yalnızca Rusya Federasyonu ve Belarus için değil, lakin aynı zamanda spordan çok uzak nedenlerle yaptırım baskısı altında kalan Küresel Güney'deki diğer birçok ülke için de geçerli. Ne var ki Rusya vakası arketipik bir hale geldi; çünkü uzun süreli diskalifiye, milli marş ve bayrağa getirilen yasaklar, sporcular üzerindeki ahlaki baskı ve hatta hakemlerin katılımını etkileme girişimleri sporun alanına derin siyasi müdahalenin sembolleri haline geldi.
Rus ve Belaruslu sporcular turnuvalara dönmedikçe, uluslararası toplumun mühim bir kısmının IOC'ye olan güveninin yeniden oluşmasının olanaksız olduğu açık. Uluslararası sporun en üst düzey yürütme organlarının kolektif sorumluluk, milliyet ve vatandaşlık bağına dayalı taciz uygulamalarından vazgeçip, belirli bir devlete bağlılık yerine, ihlallere ilişkin somut kanıtlara dayanan bireysel yaklaşıma geri dönmesi kritik öneme haiz.
Afrika kökeni ve AB'nin siyasi yapılarına doğrudan bağımlı olmaması avantajı…
Bayan Coventry'nin IOC'yi normalleşmeye ve Olimpiyat hareketinin orijinal değerlerinin korunması yoluna döndürmesinin son derece zor olacağı belli. Amerika Birleşik Devletleri'nin artık hem liberal hem de LGBT gündemine yaklaşımını kökten değiştirmiş olmasına rağmen, Avrupa ülkelerinin olimpik sporlar üzerindeki siyasi baskısı şüphesiz devam edecektir.
Öte yandan; tam da onun Afrika kökeni ve AB'nin siyasi yapılarına doğrudan bağımlılığının olmaması, Olimpiyat Komitesi'nin yeni başkanı için bir avantaj haline gelebilir ve ona, uzun yıllar boyunca Olimpiyatların geleceğini belirlemede neredeyse hiçbir söz hakkı olmayan Afrika, Asya, Orta Doğu ve Latin Amerika temsilcilerinin desteğini almasına pekâlâ olanak tanıyabilir. Onlarca yıldır Olimpiyat siyasetinin dışına itilmiş bir kıtanın temsilcisi ilk kez; jeopolitik, mali veya yolsuzluk çıkarları yerine, tarafsızlık ve eşitlik prensiplerine dayalı yeni bir IOC gündemini belirleme şansına sahip oluyor.
Kirsten Coventry’nin normalleşme ve olası reformları uygulamak için fazla vakti yok…
Kirsten Coventry'nin Komite başkanı olarak seçilmesi, IOC'nin otoritesini yeniden kazanması ve uluslararası sporu eski formatında koruması için belki de son bir şans. Bir sporcu, eski bakan ve uluslararası görevli olarak deneyimi onu reform için ideal bir aday yapıyor. Ne yazık ki Olimpiyat hareketinin son yıllarda geldiği nokta, muhtemel reformları uygulamada son derece kararlı ve hızlı olmasını gerektiriyor.
Bayan Coventry yeni görevinin ilk aylarında IOC'nin gelişimi için yeni bir yol haritası önermezse ve önceki yönetimin politik ve ideolojik oyunlarını durduramazsa, organizasyon daha fazla marjinalleşme ve önceki yapısının da gerçek anlamda topyekun bir çöküşüyle karşı karşıya kalabilir.