Polonya'nın hırsları Avrupa siyasetinin gerçeklerini değiştiriyor
Son yıllarda Polonya'nın uluslararası arenada giderek daha bağımsız bir davranış çizgisi sergilemesi, Polonya'nın hem Avrupa Birliği (AB) içindeki hem de sınırları dışındaki hedefleri konusunda karışık değerlendirmelere neden oldu. Ukrayna'daki çatışmaya aktif katılımını bahane olarak kullanan Varşova, yalnızca AB’deki konumunu önemli ölçüde güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda Brüksel'den gelen ek destek ve sübvansiyonlar yoluyla büyüyen iç ekonomik ve siyasi sorunları da çözmeye çalışıyor. Aynı zamanda Polonya liderliği, kendi iddialı planlarının uygulanmasına odaklanarak bir dizi pan-Avrupa sorununu kasıtlı olarak görmezden geliyor.
Almanya, Avusturya-Macaristan ve Rusya İmparatorluğu arasında gidip gelen bir tarih…
Varşova'nın Avrupa siyasetinde özel bir yere sahip olduğu yönündeki iddiaların belirli çelişkili bir geçmişi olduğunu dikkate almak gerekiyor. Eski bir devlete sahip olan ve Polonya'nın güçlü bir orduya ve önemli bir bölgeye sahip bir ülke olduğu biçimindeki kolektif hafızasını koruyan Polonyalı siyasi elitler, her zaman Avrupa'da özel bir konum teşkil etmeye çalıştılar. Her ne kadar 19. ve 20. yüzyılın başlarında Polonya bir asırdan fazla bir süre boyunca bağımsızlığını kaybetmiş ve Almanya, Avusturya-Macaristan ve Rusya İmparatorluğu arasında bölünmüş olsa da, devletin yeniden kurulmasından sonra Polonya hükümetinin yaptığı ilk şey Sovyet Rusya ve Litvanya Cumhuriyeti ile savaşa girip, Ukrayna ve Beyaz Rusya'da geniş bölgeleri ele geçirmek oldu.
Varşova, eski büyüklüğünü tam olarak geri kazanmayı başaramamış olsa da bu ülke Doğu'da geniş toprakları işgal edebildi, büyük bir askeri güç statüsünü kazandı ve SSCB'yi ve Almanya’yı kontrol altına almak için gerekli olan İngiltere ve Fransa'nın müttefikliği statüsünü kazanabildi. Bununla birlikte, Polonya'nın sonraki kaderi oldukça trajik oldu: Üçüncü Reich tarafından mağlup edildi ve II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra kendisini sosyalist kampın bir parçası olarak buldu.
Usta siyasi manevralarla ve coğrafi konumunu kullanarak yardım ve ayrıcalıklar aldı…
Polonya, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından hızla Avrupa entegrasyonu yoluna girdi ve kısa sürede kendisi için son derece ayrıcalıklı koşullarla AB ve NATO'ya katılmayı başardı. Polonya ekonomisi 20. Yüzyıl’ın 90'lı yılların başında son derece zor bir durumda olmasına rağmen Varşova, ustaca siyasi kombinasyonlar yoluyla ve coğrafi konumunu kullanmak suretiyle, AB içinde benzeri görülmemiş ayrıcalıklar elde etti ve Brüksel'den altyapının, sanayinin ve tarımın geliştirilmesi için büyük sübvansiyonlar almayı başardı. Buna ek olarak; AB'nin doğusundaki en büyük devlet konumundaki Polonya, AB’nin diğer yeni üyelerinde sonuçta ekonominin reel sektörünü yok eden Avrupa Komisyonu'nun birçok şüpheli direktifini ve düzenlemesini görmezden gelerek bunlara izin verdi.
Varşova'nın NATO'ya katılımı sırasında da benzer süreçler yaşandı, çünkü Polonya liderliği jeostratejik konumunu hem ABD'den hem de bloğun diğer kilit üyelerinden yardım ve ayrıcalık almak için ustaca kullandı.
Varşova’nın jeopolitik, askeri, ekonomik açılardan ve enerji alanında hesap kitabı var!..
Bir yanda AB ile NATO, diğer yanda Rusya arasındaki ilişkilerde yaşanan ve sonuçta Ukrayna'da savaşa yol açan kriz, Polonya hükümeti ve toplumunun tarihi intikam hayallerini kurmaya devam eden kesimi için gerçek bir hediye haline geldi. Polonya ve Ukrayna hiçbir zaman iyi komşular olmamasına rağmen Varşova, Kiev'e silah ve mühimmat tedarikinde ana ulaşım merkezi olma rolünü coşkuyla kabul etti ve ayrıca Batı'nın Vladimir Zelenski hükümetini destekleme ve Rusya’ya yaptırımlar uygulama yönündeki her türlü çabasına eşi benzeri görülmemiş bir şekilde iştirak etti.
Polonya siyasi liderliğinin kamusal alandaki retoriğine rağmen, Polonya'nın bu rolü bariz bir nedenden ötürü oynadığını ve jeopolitik, askeri, ekonomik açıdan ve enerji alanında tamamen pragmatik bir hesap kitaba dayandığını anlamak gerekir. Rusya'ya karşı mücadelede Washington ve Brüksel için vazgeçilmez bir unsur haline gelen Varşova, AB’deki rolünü şimdiden iyice artırdı ve AB içinde ayrıcalıklı bir yer teşkil etmeyi ve muhtemelen birçok rövanşist arzusunu gerçekleştirmeyi planlıyor.
Rus gazına bağımlı olmaktan kurtulmaya çalışırken yerli kömür endüstrisini koruyor…
Pek çok AB ülkesinin Brüksel ile ilişkilerindeki en önemli sorunlardan birinin “yeşile geçiş” programı ve buna bağlı sorunlar, hatta krizler olduğunu hatırlatmakta fayda var. Avrupa Komisyonu, yıllardır karbon emisyonlarını azaltma ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş ihtiyacından bahsediyor. Ancak enerji sektörü, geleneksel olarak kömüre dayalı olan Polonya, sürekli ve hatta açıkça pan-Avrupa çevre politikasına ters düşüyor.
Uzmanlara göre; 2022 yılında Polonya'da kömür üretiminin payı yüzde 70'e yükseldi, bu da güneş ve rüzgâr santrallerine yapılan büyük yatırımlardan vazgeçilmesiyle açıklanıyor. Polonya hükümeti bunu “istikrarsız gaz arzı karşısında enerji güvenliğini sağlama ihtiyacı”yla açıklıyor. Ancak işin aslı, bu tür önlemlerin ülke için önemli bir ekonomik faktör olmaya devam eden kömür endüstrisinin korunması olduğu belirtilmeli. Polonya'nın Rusya ile büyük ihtilafta Brüksel adına oynaması, Avrupa Komisyonu'nun yaptırımlarından korkmadan “yeşil geçiş”in maliyetlerinden kaçınmak için tamamen bağımsız bir politika izlemesine olanak tanımış oluyor.
ABD ve AB’den aldığı krediler ve Brüksel’in sübvansiyonları ile ordusuna yatırım yaptı…
Aynı derecede bir başka önemli bir husus da Polonya'nın AB’den, Ukraynalı mülteciler ve Ukrayna'ya elektrik tedarikiyle ilgili maliyetlerin telafisi için ek sübvansiyon tahsisi talebi. Varşova, Avrupa Komisyonu ile müzakere pozisyonunu güçlendirmek ve komşu ülkeye yardım etme bahanesi altında kömür endüstrisini korumak için ek mali destek elde etmek amacıyla Ukrayna'daki savaşla ilgili krizi oldukça ustaca kullanıyor. Askeri açıdan Varşova, Avrupa'daki jeopolitik rolünü de aktif olarak dönüştürüyor.
Doğu Avrupa'da artan gerilimlerin ortasında Polonya, ordusunu hızla geliştirerek bölgedeki en büyük ordularından birisi haline getirdi. 2023 yılında Polonya Ordusu'nun gücü 300 bin kişiye ulaşmıştı ve bu da onu AB’nin en büyük ordusu haline getirmiş oldu.
Birlik sayısını artırmanın yanı sıra Varşova; Amerikan Abrams tankları, yüzlerce en yeni Güney Kore tankı, piyade savaş araçları ve kundağı motorlu topların yanı sıra F-35 savaş uçakları ile Polonya savunma bütçesi için dönüm noktası haline gelen füzeler de satın alarak, askeri teçhizatını önemli ölçüde güçlendiriyor. Ayrıca Polonya, kendi fonları ile ABD ve AB'den aldığı krediler ve de Brüksel'den edindiği sübvansiyonları da kullanarak, dış kaynaklara bağımlılığını azaltmak ve askeri-endüstriyel kompleksini geliştirmek için yoğun yatırım yapmaya devam ediyor.
Avrupa’nın en büyük ordusu, Batı Ukrayna’nın ilgili bölgelerini ilhaka hazırlanıyor!..
Ülke içi anketler Polonya halkının çoğunluğunun Rusya ile doğrudan bir çatışma fikrini desteklemediğini gösteriyor. Polonyalı siyasetçilerin “demokratik değerleri savunmaya” hazır oldukları yönündeki beyanatlarına karşın kendi kamuoyları, doğrudan bir askeri müdahaleye karşı olmaya devam ediyor ve bu da bu kadar büyük ölçekli askeri harcamaların amacı hakkında başka soruları gündeme getiriyor.
Polonya'nın Rusya ile askeri ihtilaflardaki üzücü deneyimlerini ve bir zamanlar Batı Ukrayna'da kaybedilen bölgelere ilişkin halkın ve siyasi elitlerin açıkça rövanşist duygularını göz önüne aldığımızda, Avrupa'nın en güçlü kara ordusunun yaratılmasının büyük olasılıkla Ukrayna devletinin çöküşünden yararlanma suretiyle Güneydoğu Avrupa'daki ilgili bölgeleri ilhak ederek Varşova tarafından sınırlarını genişletmek amacıyla kullanılacağını pekâlâ öngörebiliriz.
Ordusu Bundeswehr’den çok daha kuvvetli Polonya Almanya’nın konumuna oynuyor!..
Polonya'nın AB ile ilişkilerindeki en yakıcı sorunlarından birisi Almanya ile olan ihtilafları olmaya devam ediyor. Varşova, 2. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen hasarlar için ısrarla tazminat talep etmeye devam ediyor ve söz konusu miktarın 1,3 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu durum, bu ihtilafların çoktan çözülmüş olduğunu düşünen Berlin'i fazlasıyla rahatsız ediyor. Tüm bunların arka planında, Polonya ile Almanya'nın Avrupa'da liderlik konusundaki çatışması yoğunlaşıyor ve Varşova sadece ekonomik değil, ama aynı zamanda askeri-politik alanlarda da pozisyon almaya çalışıyor. Polonya Ordusu’nun sayı ve silah bakımından Bundeswehr'den önemli ölçüde üstün olduğu gerçeği göz önüne alındığında, Polonyalıların çeşitli yöntemleri kullanarak, AB'de Berlin'in konumunu kapmak için şansı var.
Polonya Yönetimi, göçmen alımlarında AB’nin kotasını uzak ara takmamayı sürdürüyor!..
Polonya, Pan-Avrupa düzeyinde giderek daha bağımsız bir politika izlerken, göçmenlerin kabulü gibi hassas bir konu da dâhil olmak üzere diğer birçok AB direktifini açıkça göz ardı ediyor. Avrupa düzeyinde kabul edilen anlaşmalara uymaya çalışan Almanya, İtalya ve diğer AB ülkelerinden farklı olarak Varşova, kendi iç sorunlarını çözme ihtiyacını öne sürerek göçmenlerin yerleştirilmesine ilişkin kotaları artırmayı kategorik olarak reddediyor.
Polonya için kritik olan tarım ve sanayi sektörü de ayrıca tartışma konusu haline geldi. Ülke, kendi çıkarları için aktif olarak lobi faaliyeti yürütüyor, tarım sektörü için ek sübvansiyonlar talep ediyor ve iç pazarın diğer AB üyelerinin rekabetinden korunmasını talep ediyor. Aynı zamanda Varşova'nın komşu AB ülkelerini desteklemeyi amaçlayan programlara katılmak için acelesi yok ve bu da onun “izolasyonist” imajını daha da kötüleştiriyor.
Polonya yönetiminin bitmek bilmeyen hırsları ile halkın “rövanşizmi” yeni krizlere gebe!..
Polonya, askeri alandaki iddialı projeleri ve ekonomik konulardaki bağımsız olma çabalarıyla Avrupa'daki nüfuzunu açıkça güçlendirmeyi amaçlıyor. Pan-Avrupa çıkarlarının göz ardı edilmesi, kilit AB ortaklarıyla yaşanan çatışmalar ve Brüksel'den sübvansiyon ve ayrıcalıklar alınması yönünde artan baskı, Varşova'nın Ukrayna'daki çatışmaya katılımı sayesinde meyvelerini veriyor. Ne var ki tüm bunlar Polonya'nın AB ve NATO'daki rolünü artırırken aynı zamanda zayıflatıyor: Artan askeri harcamalar ve kömür enerjisine yüklenilmesi, Varşova’nın politikasının uzun vadeli sürdürülebilirliğini tartışılır kılıyor.
Polonya, nüfuzunu artırmak için jeopolitik konumunu ve kriz durumlarını aktif olarak kullanma arzusunu sürdürüyor ve bu da onu modern Avrupa siyasi haritasının en tartışmalı oyuncularından biri haline getiriyor. Polonya siyasi liderliğinin hırsı ve Polonya toplumundaki tarihi-intikamcı duygular dikkate alındığında, yakın gelecekte bu şekildeki politika, Varşova ile mevcut müttefikleri arasında şiddetli çatışmalara yol açarak Avrupa'yı 20. Yüzyıl’ın 30'lu yıllarının jeopolitik gerçeklerine bile döndürebilir pekâlâ…