?>

NATO’nun sertleşen çizgisi, Aşkabat’ın barış sembolizmi ve Ankara’nın gerçek hesapları

Mehmet Yıldırım

17 saat önce

NATO’nun sertleşen çizgisi, Aşkabat’ın barış sembolizmi ve Ankara’nın gerçek hesapları 

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin Berlin’de yaptığı açıklamalar; Avrupa güvenlik düzeninin artık geri dönüşsüz biçimde değiştiğinin ilanı niteliğinde.
Rutte, Rusya’nın önümüzdeki beş yıl içinde NATO’ya karşı güç kullanmaya hazırlandığı yönünde alışılmışın ötesinde sert bir uyarı yaptı.
Bu mesaj, yalnızca Kremlin’e gönderilmiş bir caydırıcılık sinyali değil; aynı zamanda NATO içindeki tüm başkentlere yönelik açık bir çağrı: “Rehavet devri bitti.”
Savunma harcamalarının GSYH’nin yüzde 2’sini aşması gerektiğini söyleyen Rutte, daha talepkâr, daha uyarıcı ve daha hırslı bir NATO döneminin kapıda olduğunu gösterdi.
Tam da bu atmosferde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkmenistan ziyareti, Ankara’nın “barış diplomasisi” vurgusunu öne çıkardı.
Ancak bu iki gelişme yan yana okunduğunda Türkiye’nin dış politikasını şekillendiren temel paradoks daha görünür hâle geliyor: Söylem ile gerçeklik arasındaki makas giderek açılıyor.
Bir tarafta NATO’nun canhıraş savaş çağrısı diğer taraftan Türkiye’nin barış çağrısı!

Sertleşen güvenlik ortamı: Türkiyenin NATO’daki yeni konumu…

Rutte’nin açıklamaları, Türkiye’nin NATO içindeki rolünü üç temel başlıkta yeniden tanımlamaya itiyor:
(a) Sertleşen Tehdit Algısı
Rusya’nın “bölgesel sorun” olmaktan çıkarılıp “Avrupa güvenliğinin bütününü tehdit eden aktör” olarak tanımlanması, Türkiye’nin Karadeniz’de yürüttüğü hassas denge politikasını zorluyor.
Ankara, Montrö rejimini titizlikle uygulayarak gerilimi kontrol altında tutmaya çalışsa da NATO söylemindeki sertleşme Türkiye’nin manevra alanını daraltabilir.
(b) Savunma Sanayiinde Baskı ve Fırsat
Avrupa ülkelerinin savunmaya daha fazla kaynak ayırması, Türkiye için hem mali baskı hem de stratejik fırsat anlamına geliyor.
NATO projelerine daha fazla katkı beklentisi artarken, Türk savunma sanayiinin yükselen profili—özellikle İHA/SİHA, mühimmat ve hava savunma alanlarında—Ankara’ya yeni ihracat kapıları açabilir.
(c) Diplomasi–Caydırıcılık Dengesinin İnceliği
Türkiye, Rusya ile ilişkileri itibarıyla NATO içinde özel bir konuma sahip. Ne Moskova’ya tamamen uzak durabilir ne de ittifak çizgisini görmezden gelebilir. Bu ikili zorunluluk, Ankara’yı gerginlik tırmanırken bile diyalog kanallarını açık tutmak gibi kritik, ama riskli bir pozisyona itiyor.

Aşkabat’ta barış söylemi: Semboller ve gerçekler…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkmenistan’da düzenlenen, Uluslararası Barış ve Güven Forumuna katılımı; Ankara’nın küresel barış diplomasisine vurgu yapan bir açılımı olarak okunmalı.
Türkmenistan’ın “tarafsızlık yıl dönümü” ile birleşen bu ziyaret sembolik açıdan güçlüydü.
(a) Barış Söyleminin Sahadaki Karşılığı
Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya, Irak’tan Doğu Akdeniz’e kadar pek çok çatışma dosyasında aktif askerî ve siyasi rol üstlenmesi; Aşkabat’ta verilen “barış” mesajlarının uluslararası kamuoyu nezdinde tam anlamıyla karşılık bulmasını kolaylaştırıyor.
Türkiye, adı geçen bölgelerde iç çatışmaları durdurmuş ve burada yaşayan halkların yaşam güvenliğini garanti altına almıştır. Türkiye, bu tutumu sayesinde barış görüşmelerinde elini güçlendiriyor.
(b) Türkmenistan İle İlişkiler: Değerler ve Çıkarlar
Enerji, ticaret ve altyapı görüşmeleri ziyaretin temel gündemi oldu. Türkiye’nin zaman zaman dile getirdiği “değer temelli iç ve dış politika” söylemi, otoriter yapıdaki Türkmenistan için örnek teşkil edecektir.
(c) Putin Teması ve Tarafsızlık Tartışması
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyarette Vladimir Putin ile temas kurması, Türkiye’nin “arabulucu rolü” iddiasını yeniden öne çıkardı.

Türkistan açılımının sınırları…

Türkiye’nin Türkistan’da artan görünürlüğü önemli olsa da bu bölge Rusya ve Çin gibi büyük güçlerin yoğun nüfuz sahası olmaya devam ediyor.
Türkiye’nin kültürel bağlara dayalı yumuşak gücü avantaj sağlasa da bu açılımın gerçek bir bölgesel stratejiye dönüşebilmesi için daha kurumsal, daha sürdürülebilir ve daha uzun vadeli adımlara ihtiyaç var.

Söylemin ötesinde bir kalibrasyon ihtiyacı…

Rutte’nin sert uyarıları ile Aşkabat’taki barış söylemi yan yana geldiğinde; Türkiye’nin dış politikasının kritik üç soruyla yüzleştiği görülüyor:
Karadeniz’de sertleşen NATO–Rusya denkleminde Türkiye ne kadar manevra alanı koruyabilir?
Savunma bütçesi ve sanayi yatırımları yeni NATO döneminin beklentilerini karşılayacak şekilde nasıl şekillenecek?
Barış söylemi sahadaki gerçeklerle ne zaman uyumluluk kazanacak?
Türkiye’nin dış politikası, hızla değişen güvenlik ortamında yeni bir kalibrasyona ihtiyaç duyuyor. Bu da yalnızca söylemi güçlendirmekle değil; pratikte daha tutarlı, daha öngörülebilir ve çok boyutlu bir stratejiyle mümkün olabilir.
Aşkabat’ın barış sembolizmi ile Rutte’nin sertleşen NATO’su arsındaki hassas dengede, çizgisini koruyan Türkiye; bölgesel ve küresel etkisini arttıracaktır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2025 yılının Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararıyla “Uluslararası Barış ve Güven Yılı” ilan edilmesi ve Türkmenistan'ın Daimî Tarafsızlık statüsünün 30. yıl dönümü vesilesiyle Başkent Aşkabat'ta düzenlenen Uluslararası Barış ve Güven Forumu’nda Türkmen edebiyatının büyük şairi Mahtumkulu Firaki’nin sözlerini hatırlattı; “'Güzel günler gelsin, huzur dolsun. Her yurt sakin, her halk zengin olsun. Firaki der ki insaf çoğalsın, zulüm kalmasın, her yer sevinç dolsun.”

.

Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI