?>

SÜTÇÜLER Şalba Yazılar

Ramazan Topraklı

3 ay önce

SÜTÇÜLER Şalba Yazılar

Öz

1 Ağustos 2024 tarihinde SİMGE yayınlarından çıkan B. Mustafa Şahin’e ait SÜTÇÜLER- Şalba Yazılar adlı kitaptaki bazı maddeler hakkında birkaç kelâm etmenin yazar için bir kadirşinaslık olacağını düşünüyorum.

Şalba

Kitabın kapağında resmi bulunan Şalba adını Kesmelilere sordum. Şalba adını Boz-çalba ve Borcavla olarak da söylerlermiş. Kekik gibi onun da ticari bir değeri varmış ve toplayıp satıyorlarmış. Karın ağrısı için ilaç olarak da kullanıyorlarmış. Kekiğin 18 türü vardır derler; Sütçüler Şalbası ile Kesme Şalbası farklı mı bilmiyorum.
Çedüşmez [s.15, 21]
Çih-düşmez [1530 tarih, 438 Nu. MVAD I, 1993, s.63], ovalık yer olup, Kesmeliler Çiğ-düşmez diyorlar.
Keremli [s.16]
1. Vesika: Devlet Arşivleri Gn. Md. 1993, 438 Nu. 937/ 1530 tarih Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri I. Dizin, s. 65’de “Yuva nahiyesine tâbi Keremli karyesi, s.302” der. Sayfa 302’de vesikanın tıpkıbasımı var. Galiba 26 Nefer var. 23 Hane, 2 Mücerred ve 1 kişi (?), toplam 26 Nefer. Hâsıl 974 Akçe.
2. Vesika: Ün Isparta Mecmuası, Sayı: 97-98, Cilt: 9, Nisan-Mayıs 1942, s.1331-1333. Isparta hakkında birkaç vesika: Yazan: Neşet Çağatay. Yazar 4 vesika okumuş; 4. Vesika (s.1331): 4. Vesika Konya Eyaletinin taksimatını göstermektedir. Tarihsizdir. Muhteviyatına göre Hicrî 1253-1286; Milâdî 1837-38 ile 1869-70 tarihleri arasında yazıldığı anlaşılmaktadır. Vesikada kaymakamlık gurupları altında yazılı bulunan kazalar, bugün bizim anladığımız idari manada kaza değil, şer’î manada kazadır; yani kadılık, kadı bulunan yerler manasınadır.

IV. KONYA EYALETİ: (s. 1333)

Teke Kaymakamlığı. Kaza-i Bucak nam-ı diğer Keremli, 16 Kura (82 köyü var).
Bucak’ın en eski adının Keremli olduğu anlaşılıyor. Keremli adı belki de Kremna öreninin adının bozulmuş veya Türkçeye uyarlanmış hâlidir. Bucak adının ilk ne zaman verildiği bulamadım. Oğuzhan adı ise 1870’lerden sonra, 2. Abdülhamid zamanı olabilir. İlk Türkçeleştirme işine başlayan Sultan 2. Abdülhamid olmalıdır. Isparta adı da 1890’da Hamidabad yapılmış, fakat 1926’da Vekiller heyetinin kararıyla tekrar Isparta olarak değiştirilmiştir. Bu arada Isparta adı sadece merkez kazaya ait iken, bütün “Hamid iline” şamil kılınarak büyük hata yapılmıştır.
Pagemgir [s.17, 21]
438 Nu. MVAD I, s.67’de Pekmekir b., Anamas n., Pekmekir k., Yuva n., Pekmekir [diğer] k., Yuva n., gibi okunmuş. Acaba diyorum: Türklerde [b-m] değişimi çok sık rastlanan bir hâldir. Buna göre Pek Mekir, Pek Bekir veya bugünkü deyişle Bey/Bek Bekir olabilir mi? Üstad B. Mustafa Şahin bunu, bizden daha iyi bilecektir. Bekir Ağalar [Bekirağalar] köyünün adı Pekmekir ile ilgili olabilir.
Şamörisi [s.17, 21]
Sn. Şahin’in Şamörisi okuduğu isim, MVAD I, s.67’de Şam [Çam] oyrusu okunmuş. Kesilen çamlar kendi halinde yerinde çürürse, buna eskiler, “şam ölüsü” derlermiş. Ama “oyru” kelimesinin “inişli yokuşlu sarp yer” gibi çok açık ve güzel bir anlamı var. Daha iyisini B. Mustafa Bey bilir, ama köyün adı “Şam oyrusu” olmalıdır.
Sorkuncak [s.21]
Eğirdir kz. ve Yuva n. olmak üzere bölgede iki Sorkuncuk vardır. Eğirdir Sorkuncuk, Sorkuncak olarak hâlâ yaşıyor. Sorkun, bir bitkininin adı olup, Sorkuncuk, “küçük Sorgun” demektir. Bir de Anamas-Sorgun yaylası var.
Gülmen [s.19,21]
Gülmen okunan yer bir çiftlik olduğuna göre bu isim, acaba Gılmen olabilir mi?
Bilkuyu [s16,21]

Bilkuyu adı, Belkuyu veya “Bel Kuyu” olabilir.

Gölbeği [s.17]
Gölbeği karyesi, Kovada Gölü çevresinde olabilir mi?
Komarıbükü [s.20,23,24],
Humar, adının bir bitki adı olduğunu Üstad’dan öğreniyorum. Uluborlu’da Popa çayı üzerindeki köprünün adı, Humar Köprü olarak söylenmektedir. Komar, Homar aynı ise bu kelime yabancı kökenli de olabilir.
Saka/İskit [s.68]
Üstad, bazı varsayımlarla Sakalar’ı yaşamaya devam ettiriyor. Hatta Sarmatlar’ı Sakalar ile ilişkilendiriyor. Rus devlet başkanı Putin, üç beş ay önce Sarmatlar’ı nasıl yok ettikleriyle övünmüştü. Sn. Şahin haklı olarak herkes gibi Seha ırmağı bölgesinin Arzava’nın bir parçası olduğunu söylüyor ve yeri için hatalı olarak Dinar, Şuhut, Sandıklı çevresi diyor. Bu isimlerin Büyük Menderes ile hiçbir ilgisi yok [bk. Topraklı, 2023: Arzava Memleketleri, dikGazete].
Miryokefalon [s.68]
Üstad, “Miryokefalon bir coğrafyanın adı; Arzava’nın bir parçası” derken hedefi tam 12’den vuruyor. Mira-Kuvalia ve Kuvaliya derken de hedefi tam vuruyor. Üstad derken boşa söylemediğimiz anlaşılıyor. Bu hususta biz de hedefi tam 12’den vuruyoruz. Şöyle ki, Kuvalia [Güzel Geçit?] tam olarak Kemer Boğazı, Mira ise Boğaz’ın 6-7 km güneyi ve Apameia’nın bulunduğu yerdir. Seha, Hoyran ve Eğirdir gölleri arasındaki ırmaktır. Çaka adı işte Seha veya Saka ile ilgili olabilir. Üstad, Kuvalia ile Kibele arasında ilişki kurmakta da haklıdır. Zira insan nazarında her kutsal güzeldir. Miryokefalon adı, Yunanca Menderes’in zengin kaynaklarının bulunduğu bölgeyi anlatmaktadır. Kuvalia adı, bir şekilde değişerek Miryokefalon olmuş olsa bile, anlamı da değişmiş olamaz mı? Bugün de yapıldığı gibi birçok kentin adı değişirken, anlamı da değişmektedir. Mesela boğaz halkı anlamına gelen “Kelene, Helene” adı, Kelainai şeklinde değişikliğe uğrarken, anlamı da değişmiş ve “yanık yer” olmuştur.
Aziz Yolu” [s.71]
Üstad, St. Paul Yolu meselesinde de çok haklı. St. Paul yol yapmadı ve mevcut yollardan Eğirdir’e geldi. Hatta önce Efes’e, sonra Eğirdir [Laodikya], Barla [Sart], İzmir [Mira: Apameia], Kemer Boğazı’nın şarkı [Thyateira veya Arkadiopolis], Gaziri Adası [Bergama], Yalvaç [Filadelfiya: Antakya] ve Derbe şeklinde yürüdü. Ama Efes, herkesin bildiği Selçuk-Efes değil, Arzava’nın idare merkezi olan Gelendost Ayapa Hüyük önündeki Apasa [Efes: Arzava] idi. Ve St. Paul, Side’den sonra Roma Askerî yolunu takiple İbradı ve Beyşehir yoluyla Apasa’ya gelmiş olmalıydı.
Kibele Çeşitlemesi [s.72]
Üstad, çok zeki olup, bu konulara çok kafa yorduğu anlaşılmaktadır. Bu hususlar için kitaba bakılmalıdır.
Cahil[ce] Sorular [s.74]
Üstad, haklı olarak yer adlarına geniş açıdan bakmakta ve bütün ihtimalleri göz önüne almaktadır. Cahil[ce] sorular başlığıyla da, çok haklı olarak kendini üst seviyeye koyar; tarihçiyi hafife alır ve kibrini açığa vurur. Cahilce derken güya tevazu gösterir. Kanaatimce Üstad, tarihçiyi hafife almakta yerden göğe haklıdır. O, “Ankara’yı kendine başkent yapan Galatia kralı bu coğrafyaya Türkije demiş. Bu hesapla burası 2250 yıldır Türkiye” tespitiyle Üstatlığını tescil ettirir. Buna göre bu topraklar, MÖ 3 üncü yüzyıldan beri Türkiye’dir. Ama acaba Ankara, hangi Ankara’dır? “Miryokefalon Zaferi üzerinden 848 yıl geçmiş olmasına rağmen bu yerin tespit edilememiş olması neye yorulacak? Kaç vilâyet sahip üstelik. Dananın kuyruğu da kopmadı. Galiba ne dana var, ne de kuyruk var?”  ifadeleri ile kibrini konuşturur. Hâlbuki üstatlığa yakışan, eleştiriyle birlik, bu konuda son sözü söylemek değil midir?
Nisa [Kadınlar] Nerede? [s.77]
Üstad, Nisa hakkında da şayan-ı dikkat ayrıntılara dikkat çekiyor. Ama Üstad, tarihî coğrafyanın önemini çok iyi bildiği halde bu konuya pek girmeden yazmaya çalışıyor. Kapadokya nere, Galatia nere, Firikya nere gibi işlere pek girmiyor. Hâlbuki Firikya’nın bir parçası bir zaman Kapadokya iken, başka bir zaman Galatia olabiliyor. Buna en güzel misal Uluborlu ile Şarkîkaraağaç arası Firikya Salutaris iken, bir dönem için Galatia Salutaris ve buranın merkezi de Pessinus, yâni Gelendost-Kötürnek oluyor. Böyle değişiklileri bugün de yapıyoruz. Remsi [Ramsay] Nyssa’yı Kızılırmak üzerine, ama Asia, Lydia ve Caria haritasında da Nazilli’ye yerleştirir. Nisa veya Nyssa adı da birden çok. “Akharaka, Tralleis ile Nyssa arasında idi” (Remsi, 1960: 120). Tralleis Barla [nam-ı diğer Neutroja, eski Tralleis, hatta Attaleia], Akharaka [Kharax: Akhyraous] ise Gelendost-Kötürnek olur. Buna göre de Nyssa Kötürnek köyünün şarkı ve Şarkîkaraağaç civarına yerleşir. Üstad, Eğirdir Nis adasının da Nikia, Nisi, Nisya [yengi/zafer/utku] ile ilgili olmaz mı der. Hâlbuki Nis için, Yunanca “ada demek” derlerdi.
Toros Çeşitlemesi [s.78]
Üstad, “Boğa [Toros] Dağları Akdeniz’den Doğu Anadolu’ya dek uzanıyor” der. Sevan Nişanyan ise, “Toros”, “dağ” demektir diyor. Buna göre “Toros Dağları” demek fazlalıktır; Akdeniz ile Urfa arasındaki dağlara “Toroslar” demek kâfidir.
Sütçülerli Nasıl Biri [s.28]
Garip bir varlık olan insanoğlu kendi gözündeki merteği görmez, ama başkasının gözündeki saman çöpünü görürmüş. Üstad B. Mustafa Şahin’in pîrî, İbn Haldun Mukaddime’de açıkça dememesine rağmen onun eserinden “coğrafya kaderdir” gibi çıkarsama yapılan veciz bir söz var. Yine İbn Haldun’dan esinlenme, Sn. Şahin’in Sütçülerli için sayfa 28-32 arasında zikrettiği vasıflara, “dağ adamlarının vücut yapılarının güzel olduğu ve keçi besledikleri için de keçi gibi inatçı olduklarını” ilave etsek; acaba bize kızarlar mı? Koyun besleyin, koyun gibi olun diyesim geliyor, ama keçi sütü, koyun sütünün neredeyse iki kat pahasına satılıyor. Sütçülerli veya hassaten Üstad Şahin’in nasıl biri olduğunu, “Eğirdir Gölü’ndeki coğrafî değişimi çok iyi bildiği halde, kitabında bu olaydan bir cümleyle de olsa bahsetmemesi” çok iyi anlatır sanırım. Koyun besleselerdi hem Nuh, hem de peygamber derlerdi.
Üstad, bu kitabıyla kendini, Sütçüler mermerlerine kazıtarak II. Epiktetos olacak galiba. Bu kitabı, felsefeci Ahmet Arslan, sair felsefeci ve tarihçilerin okumasında büyük yarar var. Üstadı tebrik ediyorum.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

.

YAZARIN DİĞER YAZILARI