?>

Tavşanlı, Dursunbey, Domaniç gezisi

Ramazan Topraklı

2 gün önce

Tavşanlı, Dursunbey, Domaniç Gezisi

Öz

Bu yazının amacı, 11-12-13 Temmuz 2025 günlerinde yaptığımız Tavşanlı, Dursunbey ve Domaniç gezisi hakkındadır. 11 Temmuz sabah 05.00’de Çukurambar’dan hareketle Sivrihisar, Eskişehir, Kütahya, Tavşanlı ve Harmancık yoluyla 12.30 sularında Dursunbey’e geldik. Burada üçüncü arkadaşımız Şaban Cengiz ile buluştuk. 12 Temmuz Alaçam yaylası, devamla Harmancık ve Tavşanlı yanından geçerek, Tunçbilek üzeri Çarşamba köyüne geldik. Osman Gazi’nin ninesi Hayme-Ana’nın burada yattığı söyleniyor ki, aslı esası yoktur. Buradan Çamlıca köyü yoluyla Domaniç’e geldik. 13 Temmuz Topuk Yaylası, Kocayayla, Tahta-köprü, Eski Karacakaya yoluyla Bozüyük asfaltına çıktık. Şaban Beyi, Bozüyük’te bıraktıktan sonra, Eskişehir ve Sivrihisar yoluyla Ankara’ya döndük.

11 Temmuz Ankara, Tavşanlı, Dursunbey yolculuğu

11 Temmuz Cuma sabahı Saat 05.00’de Prof. Ali Erişen Hoca’nın yönetiminde Çukurambar’dan hareketle Sivrihisar’a geldik. Sabah çorbasını [kelle-paça, mercimek, bamya] burada içtik, ama hiç birinden memnun olmadık.
21.07.1402’de [20 Z 804 Cuma] Haymana-Culuk köyünde vukûbulan Ankara harbinin ardından Timurlenk, önce Ankara kalesini teslim aldı; ardından Ankara, Haymana, Polatlı, Sivrihisar, Gazi Seyit [Seyitgazi]  Karahisar [Eskişehir-Karacahisar] yoluyla Kütahya’ya geldi ve bir ay kadar kaldı. Ardından Domaniç taraflarına gitti. Oradan hareketle Traşlığ’a [Tavşanlı?] ve oradan Saranyos’a [Sazanos: Çavdarhisar] geldi; oradan da hareketle Tığırtaş’a [Altıntaş] geldi ve oradan da Balak’a vasıl oldu. Burada bir müddet konakladılar-çadırlarını kurdular (Şâmî, 1987: 314-315). 1950’lere kadar Ankara’dan Sivrihisar’a, sadece Haymana üzerinden gidiliyordu. RT.
Sivrihisar çıkışında “müzikli bir yol” var. Tavşanlı’da mola verdik. Ali Hoca, Belediye meydanında dinlenirken, ben dışından çok, içerisi güzel olan binanın, Belediye Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğüne çıktım ve Tavşanlı hakkında yazılı bir şeyler istedim. Emre Turhan, Aşkın Yağmur Kalay ve Ergün Akar, benimle ilgilendiler: Osmanlı Belgelerinde Tavşanlı [İstanbul-2016] adlı kitabı armağan ettiler. Afyon Lisesinde okurken Tavşanlı’dan da arkadaşlarım vardı. Müdür Yrd. M. Tevfik Erkal ile Matematikçi Nuri Özer Tavşanlı’lıydı. Nuri Bey, ben sizi üniversiteye hazırlayacağım derdi. Bizler, 1963’de onun sayesinde beş kişi İTÜ, dokuz kişi ODTÜ’yü kazanmıştık. 43 arkadaşın hepsi de iyi yerler kazanmışlardı. Çok aramama rağmen kendilerini tanıyan birine rastlamadım. 1963 güzü, iki oğlunun ellerinden tutarak; Şehremini’deki Afyon Talebe Yurdu’nda bizleri ziyarete gelmişti. Talebe için istenen bina değil, hoca olmalıdır. Bunun en güzel misali Nuri Özer’dir. Kendilerini saygı ve hasretle anıyorum. Söz konusu kitapta, yörede çok tavşan bulunduğu için kent, Tavşanlı adını almıştır diyor, ama Topal Kasırga’nın seferinde Traşlığ okunan yer, Tavşanlı olmalıdır. Şunu da yazmadan geçemeyeceğim: Leblebi diyarı, Çorum ve Sandıklı değil, Tavşanlı’dır. Zira Çorum ve Sandıklı, leblebi hammaddesi olan nohudu Tavşanlı’dan temin ederler.

Tavşanlı Belediye Meydanı. 11 Temmuz 2025 Cuma.

Tavşanlı’dan sonra Bursa’ya bağlı Harmancık üzerinden 12.30 sularında Balıkesir’e tâbi Dursunbey’e geldik. Burada üçüncü arkadaşımız Şaban Cengiz ile buluştuk. Ormanlık bir araziden geçen ikişer şeritli bölünmüş yol, çok güzel, ama mevcut trafiğe göre çok lüks. Yabancı ve yerli [!] zenginlerden %50 faizle aldığımız paralarla yapılan bu ve benzeri yollar ile hesapsız yapılar, ülkenin yıkılışına sebep olacaktır. Osmanlı da, son dönemlerinde yüksek faizlerle aldığı paraları saray ve benzeri lüks eşyalara harcamış, yıkılışımız mukadder olmuştu.

Dursunbey

Dursunbey’de ilk işimiz Şaban Beyle buluşmak oldu. Balıkesirli olan Şaban Bey, buraya otobüsle gelmiş, bizi bekliyordu. Belediye binası önünde buluştuk ve günlerden Cuma olduğu için Cuma namazını kılacağımız camiye gittik ve Şaban Beyin kadim arkadaşı Av. Osman Bıldır ile karşılaştık. Cuma namazından sonra Osman Bey bizi Suçıktı mesireliğine götürdü ve orada alabalık ziyafeti verdi. Şaban Bey, daha önce burada görev yaptığı için birçok tanıdığı vardı. Dursunbey denince akla Sarı Hoca namlı Boşnak muhaciri merhum Mehmet Ruhi Turan geliyor. İşte bu Sarı Hoca’nın 1944 doğumlu oğlu ve Dursunbey Belediye Başkanlarından Mehmet Ruhi Yılmaz’ın dayısı, yeni vefat ettiği için akşam, Şaban Beyle birlikte taziyeye gittik. Ruhi Yılmaz, “eski adı Balat olan Dursunbey ilçesinin %65’i ormandır; Dursunbey, Dursunbey ve Alaçam Orman İşletmesi gibi, Türkiye’de iki orman işletmesi olan tek ilçedir” dedi. Ona, Prof. Bahri Ata’nın bana dediği: “Dursunbey, kahve değirmenleriyle ünlüdür; bunun sebebi nedir ve bu değirmenleri kimler yapıyor” sorusunu naklettim. Ruhi Bey, “Dursunbey, sadece kahve değirmeniyle değil, bıçakçılık, dericilik [debbağ, tabak], yemeni, kundura, saraç işleri, demircilik, ağaç sanayi makineleriyle de ünlüdür” dedi ve Başkanlığı döneminde çıkan Alaçam Dağları ve Dursunbey I. Ulusal Sempozyumu [Dursunbey Belediyesi Yay. 02-03 Eylül 2002] adlı kitabı verdi. Sonra kendinin yayına hazırladığı dedesi Mehmet Ruhi Turan’ın [Sarı Hoca] Notlarım, Düşünce Kitabevi, 2. Bsk. Bursa-2015 adlı kitabını da hediye etti ve böylece üç kitabım daha oldu.

Dursunbey tarihi hakkında

Sevan Nişanyan, Yer Adları Sözlüğünde “Dursunbey ilçe, Y451 Hadrianeion [Yunanca “Hadrianus imparator kenti”]; 1911h Balat [Yunanca palâti “saray”]; 1928 Dursunbey (İB). Dursunbey idari birim adı, Balat hâlen kullanılan kasaba adıdır. Antik Çağ’da Abriettene bölgesinin merkezi olan Hadrianei[on] kentinin çok sayıda sikkesi mevcuttur” der ve “Gökçedağ 1911h Akçakilise” köyünü de Dursunbey’in mahallesi sanır. Sempozyum kitabı s.43’de de, Dr. Elmar Scwertheim, “Die Inschriften von Hadrianoi and Hadrianeia” adlı makalesinde Sevan Nişanyan gibi yazar.
Dursunbey’e 41 km uzaktaki Gökçedağ, eskiden Dursunbey’in Mahallesi değil, Dursunbey’in tâbi olduğu eski ilçe ve nahiye merkezi. Eskişehir-İzmir tren hattı, Gökçedağ ve Dursunbey yakınından geçmektedir. Nişanyan ve Scwertheim, Abriettene ve Harianoi[eia] konularında yanılıyorlar. Zira, “İmparator Hadrian, 124 yılında Nikaia’dan Kzykos’a gelmiş” [Sempozyum kitabı, s.49] denilen Nikaia, Senirkent-Uluğbey, Kzykos ise Gelendost Afşar-Kızık yanındaki Aktaş öreni olmalıdır. Ayrıca tarihçinin Balıkesir merkeze yerleştirdiği Hadrianoutherai ve Akhyraous, benim köyüm olan Gelendost-Kötürnek köyüdür [bk. Ramsay, 1960: 168, 174]. Kemer Boğazı’nın batısı ve şarkındaki Kıreli civarı olmak üzere iki Abriettene var. Bir Abriettene de Dursunbey’de mi var?
Dursunbey’de yaşayan Hıristiyan Türkler, 1920 Yunan işgalinde düşmana yardım ettikleri için, onlarla beraber Yunanistan’a kaçmışlardır. Dursunbey’deki el sanatları işinde, bu Türkler’in de rolü olmalıdır.

Suçıktı [Suçıktığı, Suçıkan]

Suçıktı, adı üzerinde muazzam su kaynaklarının bulunduğu yerin adıdır. Şehrin içme ve kullanma suları buradan çıkmaktadır. Burası insanların dinlendiği ve hoş bir vakit geçirdiği bir yer. Her taraftan şarıl şarıl sular akmaktadır. Suçıktı, Dursunbey halkının görülmeye değer güzellikteki bir mesire yeridir. İyi ki, buraları gördük.

Suçıktı’da bir lokanta. RT, Ali Erişen, Osman Bıldır, Şaban Cengiz.

Suçıktı. Ramazan Topraklı [RT]. 11 Temmuz 2025 Cuma.

Yatık

Yatık, internette yayvan su kabı olarak geçiyor. Dursunbey’deki “yatık”, 15-18 litre su alan ve çamdan yapılan bir su kabıdır. Yalvaç civarında benzer su kaplarına “senek” denir. Dursunbey’li Mehmet Demirçelik’in dediğine göre yatık, ilk defa [93 harbinden sonra] Bulgaristan’dan yöreye gelen muhacirler tarafından getirilmiştir [Yatık resmi].
Yatık Sanatı, 150 yıllık bir geleneğin ürünüdür. Balıkesir-Dursunbey yöresine ait olup, karaçam ve ardıç ağacının özlerinden yapılmaktadır. İsmini kesim şeklinden almaktadır. Yaklaşık 15 parçadan meydana gelen yatık yapımında yapıştırıcı, çivi ve boya kullanılmamaktadır. Selçuklu döneminden kalma künekleme tekniği ile ağaca kavis verilerek parçalar sıkıştırılmaktadır. Tamamen doğal malzemeler kullanılmasının yanı sıra ağaç kokusunu suya yansıtmakta, uzun süre bozulmadan kalmasını sağlamaktadır”.

Dursunbey meydanında “büyütülmüş yatık” resmi.

Gerçek “yatık” resmi [yaklaşık çap 30, boy 34 cm].
İlk gece Dursunbey Öğretmenevi’nde konakladık. Kahvaltı dâhil tek kişilik oda 650, iki kişilik oda 600 TL idi.
Ruhi Beyin dediği gibi Dursunbey’in %65’i ormanlık olduğu için “ağaç sanayii” çok gelişmiş. Bıçak, bağ bıçağı, kahve değirmeni, dericiliğe bağlı olarak saraç işleri, yemeni ve kundura yapımı çok ünlenmiş. Bu meslekler içinde ağaç sanayii hariç, diğer meslekler yok olmuş. Cumartesi günü ilk işimiz, ağaç sanayii için gerekli makineler yanında, yerel veya bölgesel olarak ihtiyaç duyulan mekanik sistemlerin üretimini belirli bir üst düzey kapasiteyle gerçekleştiren Sedçelik firması ve onun yöneticisi Mehmet Demirçelik’in iş yerini ziyaret oldu.

Sedçelik: Mehmet Demirçelik ve Sevindik

Mehmet Bey, çok zeki ve çalışkan biri. Atölyesini gezdirdi ve yaptığı işler hakkında bilgi verdi. Gördüğüm ve anladığım kadarıyla atölyede torna, freze, planya, testere vs. gibi tezgâhlar ile Mehmet Beyin icadı olan makineler var. Prof. Ali Erişen, makine mühendisi olduğu için Mehmet Beyle daha ayrıntılı konuştular. Mehmet Bey, büyük bir tasarımcı ve mucit olan merhum babasının adının Sevindik oluşu hikâyesini anlattı. Eski Türkler’de epeyi bir “sevindik” adı var. 1567 tarihli vakıf ve tahrir defterleri: Afşar-Kızık köyünde bir, Uluborlu Bisse [Başköy] köyünde bir, Uluborlu İleyler [İleydağı] köyünde yedi olmak üzere toplam dokuz sevindik adı var. Hâlen Beyşehir’e bağlı bir köyün [mahalle] adı da “Sevindik”tir [Sedçelik’ten iki resim]. Çocuklarımıza bu ve benzeri Türk adları vermelidir.
Ali Hoca, alttaki sekiz düstur içinde en çok “imalâtın üç sırrı: Ucuz, sağlam, güzel” maddesini beğendi.

Sedçelik düsturları.

Sedçelik. M. Demirçelik, A. Erişen, R. Topraklı, Ş. Cengiz.

Alaçam yay. Erişen, Cengiz, Topraklı, Osman Bıldır ve Ömer.

12 Temmuz Cumartesi Alaçam Yaylası, Tunçbilek ve Domaniç

Sedçelik ziyaretinden sonra, Osman Bıldır ve Yozgat-Sorgun’lu dünürü Ömer Beyle 30 km uzaktaki Alaçam yaylasına gittik. Orman işletmesinin çeşmeleri akıyordu, ama binalarda kimsecikler yoktu. Öğle yemeğinden sonra, Osman Bey bizi kestirmeden Tavşanlı yoluna çıkardı. Onlar Dursunbey’e giderken, biz, Domaniç’in yolunu tuttuk.
Harmancık, Tavşanlı ayrımı ve Tunçbilek yoluyla Çarşamba köyüne geldik. Tunçbilek’teki kömür kokusunu görünce, Tunçbilek’ten yer ayırtmadığımıza sevindik. Osman Gazi’nin ninesi Hayme-Ana’nın burada yattığı iddia ediliyor, ama nafile. Zira Ertuğrul Gâzî bile, Kayılar, Göller Bölgesi’ndeyken ölmüş olmalıydı. Türbe, II. Abdülhamid zamanında yapılmış. Söğüt’teki türbeyi de o yaptırmıştı. Balıkesir’den gelen birkaç akademisyenle karşılaştık. Hasan isminde gönlü bol, 70 yaşlarında oralı bir köylü, çay ikram etti, lâkin çaydan önce aşure geldi. Muharrem ayında olduğumuz için bir vatandaş da aşure göndermişti. Biz köyde Muharrem ayı yerine Aşır ayı derdik. Öğle namazını camide kıldıktan sonra Çamlıca [Göçebe] köyü ve Küçük-köy yoluyla Domaniç’e [Hisarköy] geldik.

Domaniç, Mızık Çamı, Sarıkız [Ilıcasu]

Domaniç’te otele yerleştik ve Mızık Çamı ile Sarıkız’ı görmeye gittik. Üç kişilik bir oda 1800. TL. Domaniç’te de bizim köyler gibi, görenek hak getire. Binalar üst üste. Daracık bir yere güya otel yapmışlar. Merdiven dik, banyo yok, tuvalet küçük, ama bu oteli bulduğumuza şükrettik. Başka kalacak yer yok. Nişanyan, Domaniç, Yun. Dağ ve bölge ile dağın adı, Hisar ise şehrin adı; Evliya Çelebi’ye göre ise Çukurca, Domaniç’in kaza merkezidir der.
Mızık Çamı, Domur köyü yakınında yere yatmış ve kurumuş bir çam ağacı gövdesi. Güneşten, yağmur ve kardan korumak için üzeri çatıyla örtülmüş. Fotoğraf çekeceğim, ama makinem yok. Domur camiinde unutmuşum. Allah’tan kimse almamış. Ertuğrul Gâzî ve Osman Gâzî, güya bu çam ağacındaki salıncakta sallanmışlar. Az kalsın bu yalana inanacağım. Sarıkız’ın diğer adı Ilıcaksu olup, burada küçük gölcükler var ve herkes buraya eğlenmeye gelmiş. Müzik rahatsız edici, sanki düğün var. Burada Çukurca Belediyesinin reklamı var. Biz de uygun bir yer bulup oturduk. Ali Hocanın yaptığı sebze yemeğini afiyetle yedikten sonra gün batarken oradan ayrıldık ve otele geldik. Akşam ve yatsı namazlarını camide Furkan adlı Erzurumlu genç bir imamın arkasında eda ettik. Akşamdan sonra parkta biraz oturduk. Hava çok serindi. Ali Hocanın ceketini giymek mecburiyetinde kaldım. Sabah namazını Ali Hocayla otelde, Şaban Bey ise camide kıldı. Saat 06.30 sularında Topuk yaylasının yolunu tuttuk.

Çarşamba köyü, aşure ve çay ikramı.

Sarıkız [Ilıcaksu], gölcük üzerinde bir platform.

Ilıcaksu. Ş. Cengiz, R. Topraklı ve A. Erişen.

13 Temmuz: Topuk Yaylası, Topuk Çeşmesi ve Kocayayla

Domaniç’ten sonra iki tarafı ormanlık güzel bir yolda, yokuş yukarı tırmanmaya başladık. Topuk yaylasına geldiğimizde yayla alanına girmek isteyen birçok arabayla karşılaştık; görevli gelmediği için içeri girilemiyordu. Giriş ücreti adam başı 60, araba başı 180 liraydı. Biz de Topuk çeşmesi yanında uygun bir yere yerleştik ve tüp ocağında çay yapmaya başladık. Arabamızı çeşmenin yanına koymuştuk ki, taa Tunçbilek ve İnegöl’den onlarca bidonla su almaya gelenlerin, “biraz sonra burası ana-baba günü olur” uyarısıyla arabamızı oradan kaldırdık. Topuk çeşmesinin suyu, tek kelimeyle şahane. Az sonra çeşme başındaki bir adamı, konuşmasından muhacir sandım, meğer Manav imiş. Manavlar için, “bazıları o yerin yerlisi, bazıları da Bizans zamanında Hıristiyan iken, Türkler zamanı Müslüman olmuş Peçenekler” der ki, benim kanaatim de bu yöndedir. Prof. Bahri Ata Hocam, Domaniç bölgesindeki eski adı Müzeyyen olan Bozüyük- Camiliyayla köyünden.
Manav’a orman ağaçlarını sordum: “bu kavak, bu çam, bu gürgen; gürgen ile kayın aynıdır” dedi. Oradan hareketle 1500 rakımlı Kocayayla’ya geldik. Kocayayla bir nizam ve intizam içinde. Güzel bir giriş kapısı vardı ve üzerinde “Kocayayla Mesire Alanı”, yanlarda da “Kayı Obası” yazıyordu. Buradaki çadır görünümlü tesisi Bulgar göçmeniyim diyen Mevlüt adında biri işletiyordu. Burada yeme içme ve Diriliş Ertuğrul’un kıyafetleri pazarlanıyor. Mevlüt Bey lütfetti ve beraber bir resim çekildikten sonra Bozüyük ve Eskişehir yoluyla Ankara’ya hareket ettik.

Kocayayla Ankara Yolculuğu

Kocayayla-Tahta köprü arasındaki yolun manzarası şahane. İki tarafı da yeşillik ve yolda onlarca büklüm var. Eski Karacakaya yoluyla Bursa-Bozüyük asfaltına çıktık, Şaban Beyi Balıkesir’e dönmek üzere Bozüyük’te bıraktık; Ali Hocamla yola devam ettik. Hocam çok yoruldu ve uykusu geldi. Sivrihisar’a girdik. Pazar olmasına rağmen şehir çok kalabalıktı. Meğer Nasrettin Hoca şenlikleri varmış. Ulucami’de dinlendikten sonra yola devamla Sivrihisar yanındaki Köfteci Yusuf’u ziyaret ettik. Köfteler güzel pişmiş ve leziz. Güler yüzlü gençler hizmet ediyor. Bunlar, Kaymaz, Sivrihisar ve Polatlı’dan servisle geliyorlar.

Sonuç

Tavşanlı, Dursunbey ve Domaniç taraflarını görmeyi herkese tavsiye ile bana kitap armağan eden Tavşanlı Belediyesi ve M. Ruhi Yılmaz ile Av. Osman Bıldır ve Mehmet Demirçelik’e teşekkürler ediyorum. Allah’a emanet.

Topuk yaylası çeşmesi.

Topuk yaylası. 13 Tem. 2025.

Kocayayla’da Kayı obası.

Kocayayla’da Kayı obası/çadırı.

Sivrihisar Ulu Camii.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI