İngiliz Sufiliği, İngiliz Sünniliği ve İngiliz Şiasına özellikle kendilerine muhafazakar demokrat payesini layık gören Siyasal İslamcıları da ekleyin.
Uzun bacaklı sarı çıyanların, sadece dinle imanla uğraşmadıklarını biliyor olmalısınız. İngiliz Solculuğu, İngiliz Turancılığı da var. Aralarındaki kayıkçı kavgası sizi yanıltmasın. Ve en kötüsü, tüm bunlar ülkemizde at koşturuyor.
Gün onların günü. İngiltere ile imzalanan Ticaret Anlaşması ve Trump'ın yenik görüntüsü onları coşturuyor.
Bu İngiliz gevuru, paganist Kelt kültü ile harmanladığı Anglikan Hristiyanlığını tıpkı Yahudilik gibi sadece soydan İngiliz olanlara özgü kılıyor.
Oyunun adı; cambaza bak cambaza!
Kraliçe’nin etekleri altına gizlenen İngiliz Şiası, İngiliz Sünniliği İngiliz Sufiliği, İngiliz Siyasal İslamcılığı ve İngiliz Solculuğu ile İngiliz Turancılığı daha ne tür bir ensest ilişki içinde varın siz takdir edin.
“İt izi at izine karıştı” sözü ne kadar da doğru? Öyle ki sureti haktan görünen iblis tayfası, Türk insanının karşısına Eşari ve Vehhabi karışımı, Arapçılık şovenizmini din diye dikiyorlar.
Oysa bu, Hanefi ve Maturidi anlayışından beslenen Türk Müslümanlığına vurulacak en büyük darbe değil mi?
Cahiliye dönemi Arabistan Yarımadasının gelenek, görenek ve örfünü, “Peygamberin sünneti” kandırmacası ile “Allah katında hak din İslamdır” diyerek dayatıyorlar.
İslam’ın evrenselliğine yapılan en büyük kötülük “Halifenin Kureyşli olması gerektiği” safsatasına ne demeli? Bu erken dönem Arap Şovenizminin müellifi olan Emevi zihniyetini din adına kutsamak, “lâ hükme illâ lillâh” ilkesine ters düşmek olmaz mı? Hani, Allah’tan başka ilah tanımayan Müminler, mücahitler?
Sufilik, Şiilik ve Sünnilik…
İslam’a, fitne tohumu ekenlerin ayak izinden yürüyen İngiliz oryantalistler, İslam kardeşliğini üç ana akımla etkisizleştirdiler.
İlki bizim saf salakların “İmamı Rabbani” diye yere göğe sığdıramadıkları Müceddilik Hareketi. Ki bu şahıs, Müslüman’ı Müslüman’a düşman etmek konusundaki genel tavrı Hindistan’ı işgal eden İngilizler’in (British East India Company) sömürgeleştirme politikalarına hizmet etmiştir.
Rabbani, yaşadığı dönemde putperest Hinduların, İslam’la tanışmaları için hiçbir çalışma ve gayrete girmezken, “Sufilik” kisvesi altında, Şiiler hakkında verdiği fetvalarla ve yazdığı eserlerle Sünni Müslümanları, Şiilere karşı kışkırtmıştı.
Yine bu ekolden gelen ve Türkiye’deki Nakşibendi şubelerinin silsilesinde yer alan Nakşi Şeyhi Halid Bağdadi’nin de hakkında “İngiliz casusu” olduğuna dair kuvvetli rivayetler bulunuyor.
Türkiye’de cemaatler ve “İngiliz İslamcılığı”nın tarihi kodlarını çözmek için, ülkemize dal-budak salmış, İngilizler’in sömürgesi Hindistan kökenli tarikat hiyerarşisi anlaşılmadan özellikle İngilizler’in “espiyonaj/casusluk faaliyeti” anlaşılamaz.
İngiliz istihbaratının faaliyetinin sadece Arabistan ile sınırlı olmadığı ortada. Hindistan Müslümanları üzerinden Orta Asya ve Osmanlı İmparatorluğu’na nüfuz edebilmek için sözde dini cemaatler, özellikle sufizm ve tarikatlarla, İslam dünyasında faaliyet göstermediler mi?
Diğeri, İbni Teymiyye'nin din anlayışından ve bedevilik kültüründen şırınga ettikleri Vehhabilik. Vehhabiliğin doğuşunda İngiliz etkisinin Osmanlı İmparatorluğu’nun bu bölgeden tasfiyesi ile nasıl sonuçlandığını bilmeyenler konuşmasın!
Üçüncüsü ise Ehli Beyt çizgisinden uzaklaşan ne Zeynilik ne Zeydilik ne de Hüseynilik ile zerre miskal benzerliği bulunmayan İngiliz Şiası.
Osmanlı’nın son döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ülkede patlak veren isyanların Nakşibendi tarikatı kollarınca gerçekleştirilmesi ve bunların İngiliz istihbaratı ile ilişkileri malûm. “31 Mart Vakıası”nın baş kahramanı Derviş Vahdeti ile Cumhuriyet sonrası isyanların bu tarikatla irtibatı acaba rastlantı mı?
Dolayısıyla yabancı istihbarat servislerinin espiyonaj faaliyetlerine karşı koyma çalışmaları/ Kontrespiyonaj’da -Karşı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma- başarılı olunmak isteniyorsa bu yerden mantar gibi çıkan, din adı altında sapkınlıkları meşrulaştıran yapılar tasfiye edilmeli.
Günümüzde “Erenköy Cemaati” veya “Altınolukçular” olarak tanınan tarikatın silsilesinde yer alan Erbilli Esat Efendi’nin İngilizlerle teması, bu nedenle ibret verici.
Erbilli Esat Efendi’nin İngilizlerle irtibatını İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurucusu ve İngiliz ajanı, 1880 İstanbul doğumlu Sait Molla sağlıyordu ve onunla İstanbul bürokrasisinden tanışıyordu.
Bazı kaynaklarda Erbilli Şeyh Esat’ın İngiliz Muhibleri Cemiyeti üyesi olduğu belirtilir. Ancak kurucu üyeliği konusunda net bir bilgi yoktur. Cemiyette görev alan ve cemiyetle irtibatlı birçok dostu olduğu da gerçektir.
Müritleri içerisinde bazılarının, adı geçen cemiyetle aktif ilişki içinde olmaları onu da Cumhuriyet karşıtı hedefe dönüştürmüş olmalı. Örneğin Menemen eski Belediye Başkanı Şeyh Sükûti, İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesiydi. Nakşibendi tarikatı lideri Erbilli Şeyh Esat’ın müridiydi.
Şeyh Sükûti de Türkiye’den kaçtı. Manisa Mutasarrıfı Hüsnüyadis ile 1925 yılında Yunanistan’da yolları kesişti.
Yunan işgal döneminin Menemen Belediye Başkanı Şeyh Sükuti ise Menemen’e 1901 yılında başçavuş olarak gelmiş, kendisini “Sükuti”, “Şamlı Sükuti” ve “Süleyman Sırrı” olarak tanıtmıştı.
İngiliz Muhipleri Cemiyet üyesi ve İstanbul Erenköy Şevki Paşa Köşkü’nde ikamet eden Nakşibendi tarikatı lideri Erbilli Şeyh Esat’ın müridiydi.
Şeyh Esat, “Menemen olaylarının tertipçisi” olarak idama mahkûm edilir ama yaşı 65’ten büyük olduğundan Erbilli Esat’ın cezası 24 yıla indirilir. Şeyh Esat, üre hastasıydı, hastaneye kaldırılmıştı. Cezası onaylanmadan önce 3-4 Mart 1931 gecesi hastanede vefat etti.
Yani asılmadı. (Ve küçük bir not: Pek bilinmez ama Erbilli Esad Efendi, aynı zamanda ünlü sinema ve tiyatro oyuncusu Sadettin Erbil’in oğlu ünlü şovmen Mehmet Ali Erbil’in de babasının babası yani dedesi olur.) Ne mübarek adamlar değil mi?
Nakşi Şeyhi Erbilli Esad, “İngilizler tekkelere karışmıyor” demişti!
Ölümünden önce Erbilli Nakşi Şeyhi Esat “Hilafet komitesiyle alakasına dair bir itiraf hazırladığını, bu münasebet ile İngiliz casus Lawrens ile münasebetleri bulunduğuna” ilişkin açıklamasını Askeri Mahkeme Başkanı General Mustafa Muğlalı ile paylaşmıştı.
Askeri Mahkeme Başkanı General Mustafa Muğlalı, Şeyh Esat’ın yurt dışı bağlantısı ile ilgili olarak şunları söylemişti: “Şeyh Esat, hilafet komitesiyle alakasına dair bir itirafname hazırlıyordu. Bu münasebetle İngiliz casusu Lawrence ile münasebette bulunduğunu da doğrulamaktaydı. Fakat hastalığı bunu yazıp bitirmesine mani oldu.”
Menemen hadisesinde yargılandığı sırada Erbil’de bulunduğu dönemde İngilizlerle irtibatı sorulmuş, İngilizlerin tekkelere karışmadığını, yalnız kendi menfaatini (esas) aldıklarını söylemişti.
Bu konuda Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu’nun, merhumu aklamak için Sultan Abdulhamid’in, Erbil’e Irak’a İngilizler’in petrol oyunuyla mücadele etmek üzere gönderdiği gibi mesnetsiz yorumları söz konusu.
Müslüman olmayan Danimarkalı Parapsikolog Carl Vett’i Avrupa’ya “Kelami Dergâhı”nın halifesi olarak atayan Erbilli Esat Efendi’nin yolundan gidenler günümüzde Türkiye’nin para trafiğini kontrol ettikleri gibi, özel okulları, dergileri, turizm şirketleri aracılığıyla da bürokraside çok önemli konumdalar. Bu konuda Siyasal İslamcıların en önemli müttefikleri arasındadırlar.
Osmanlı’nın son döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ülkede patlak veren isyanların, Nakşibendi tarikatı kollarınca gerçekleştirilmesi ve bunların İngiliz istihbaratı ile ilişkileri malûm. 31 Mart vakıasının başkahramanı Derviş Vahdeti ile Cumhuriyet sonrası isyanların bu tarikatla irtibatı acaba rastlantı mı?
FETÖ’cülerin CIA projesini artık bilmeyen yok! Ancak bugünlerde diğer tarikat ve meşreplerle ilgili ortaya atılan iddialar, FETÖ’cülerle başlayan operasyonların, CIA - Mossad ve MI6’nın sızdığı tarikatlara yöneleceğini gösteriyor.
Hedef tahtasına konulmak istenen tarikat oluşumlarından birisi de halk arasında tanınmış şekliyle Adıyaman Menzil cemaati. Cemaatin bazı bakanlıklarda etkin olduğu ve “Menzil vekilleri”nin (halifelerinin) atamalarda referans gösterildikleri basında yer almıştı.
Hatta Fetullah Gülen’i göklere çıkaran ifadelerin (Cübbeli Ahmet; Mustafa İslamoğlu; Nureddin Yıldız, Yusuf Kaplan, Alpaslan Kuytul vs.) moda olduğu günlerde Şeyh Abdülbaki’nin de, Gülen’le ilgili olumsuz konuşanların nikâhının düşeceğini söylediği rivayetleri piyasada dolanıyordu.
Bununla kalsa iyi 17 Aralık operasyonundan sonra menzil Şeyhi Abdülbaki’nin kendisini ziyarete gelen AK Partilileri kovduğu iddia edilmişti.
Tüm bunlar bir kenara kendilerine Süleyman Hilmi Tunahan’a intisaplarından dolayı Süleymanlı veya Süleymancılar denilen grubun da tıpkı FETÖ’cüler gibi CIA kontrolüne girdikleri iddiasına ne demeli?
Süleymanlı cemaatinin önde gelen isimlerinden müstafi Yüzbaşı Avukat Hayrullah Karadeniz, Süleymancıların CIA’nın kontrolü altında olduğunu açıklamıştı. Doğal olarak İngilizlere de hizmet edenleri vardır.
Son söz 2001 yapımı “Deli Yürek: Bumerang Cehennemi” filminin bir repliği olsun;
“Bu ülkenin ekmeğini yiyip ihanet eden ekmeği yediği yerden bir gün kurşunu yer”
Modern Türkiye’nin İslamcıları ve İngiltere!
“Ümmet sevdalısı bir düşünür… -Ak Saçlı Bilge- Alınıp satılamayan, hüviyeti mezata konulamayan adam!” klişesiyle Atasoy Müftüoğlu’nu İslamcı kuşak çok yakından tanır.
“Bireysel dindarlığa ikna edildik. Milli dindarlığa ikna edildik. Ulus dindarlığına ikna edildik!..” çıkışı meşhurdur.
Oğlu Yusuf Said Müftüoğlu’nun da “MGK bildirgesinin benim zaviyemden özeti; "Ein volk, ein Reich, ein Führer…” Trajik olan, Kürt sorununda 'Führer'liğin TSK'ya geçmiş olması…” diye çıkışı da babasından geri kalmaz.
Atasoy Müftüoğlu’nun “Vakti Kuşanmak” kitabı, bir zamanlar en çok satanlar listesindeydi. Diğer kitapları da öyle. Kadir Mısıroğlu, Sadık Albayrak gibi o da Trabzonlu. 1942 Trabzon, Çaykara doğumlu.
1980’den itibaren İngiltere, İran, Pakistan, Hindistan, Almanya, İsviçre ve Fransa’da çeşitli uluslararası konferans, seminer, sohbet ve etkinliklere katıldı.
Türkiye’de özellikle 1980 sonrası Siyasal İslamcı düşüncenin şekillenmesinde emeği büyük. Vahiy merkezli bir din anlayışının temellendirilmesinde gayretleri var.
Kitaplarından bazılarını okudum ve birkaç kez konuşmalarını dinleme fırsatı buldum. Özgün muharrirlerden mütefekkir seviyesinde olabilen birkaç kişiden biri. Siyasal İslamcılığın duayeni.
İslamcı Atasoy Müftüoğlu’nun İngiliz istihbaratıyla ne işi olabilir?
Allah var! Böyle bir şey demek mümkün değil.
Zaten bu ilişki varsa bir zamanlar arkadaşı Fikret Ertan sayesindedir. Çünkü onunla aynı büroyu kullanacak kadar yakındı. Çünkü Fikret Ertan'la Eskişehir’de Odunpazarı Arifiye Mahallesinde Reşadiye Camisi karşında Zeyrek İşhanı'nın üçüncü katında, tek odayı müşterek kullanıyorlardı.
1948 Eskişehir doğumlu, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden sonra İngiltere'ye giden ve Middlesex Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nde okuyan, 1986’da Zaman Gazetesi'nin kurucuları arasında yer alan, bu gazetede uzun yıllar dış haberler müdürü, Ankara haber müdürü olarak çalışan 3 Şubat 2015’te geçirdiği kalp krizi sonucu ölen Fikret Ertan’ın İngilizlerle olası irtibatta katkısı belki vardır?
Atasoy Müftüoğlu’nun oğlu Yusuf Said Müftüoğlu kimdir?
Yusuf Said Müftüoğlu, 69 ülkede 106 ofisi ve 2 bin 500’ün üzerinde çalışanı ile marka pazarlama, kurumsal ilişkiler, lobicilik ve kamu ilişkileri, gıda, beslenme, sağlık ve teknoloji alanlarında dünyanın en büyük iletişim networklerinden birisi Bersay İletişim Ajansı’nda işe başladı.
Ajansta, kıdemli danışman olarak çalıştı. Ajansın kurucusu Ali Saydam. Şimdilerde Yeni Şafak’ta yazıyor. Müftüoğlu, London School Of Economics and Political Science’de medya ve iletişim alanında lisansüstü eğitimi aldıktan sonra 2010’da Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde danışman olarak göreve başladı.
Müftüoğlu, twitter’daki hesabında, Kieran Doherty (Hapishanedeki açlık grevinde ölen İRA üyesi) takma adını kullandı.
Duayen siyasal İslamcı Atasoy Müftüoğlu'nun mahdumu Yusuf Said Müftüoğlu’nun İngiliz Dış İstihbarat Başkanıyla ilişkisi nasıl ortaya çıktı?
Eğer okursanız, 27 Ağustos 2016 Cumartesi tarihli Yeni Söz gazetesinde Can Kemal Özer’in “MI6 Başkanıyla Çalışan Türk!” başlıklı yazısında ilginç bilgiler mevcut.
Yazıya konu olan Yusuf Said Müftüoğlu, cumhurbaşkanlığı döneminde Abdullah Gül'ün danışmanıydı. Kamuoyunun yakından tanıdığı “Atasoy Müftüoğlu'nun da mahdumu” olduğu bilgisi veriliyordu.
Yazıdan öğrendiğimize göre, kendisi London School of Economics and Political Science mezunuydu.
London School of Economics and Political Science ya da kısaca “LSE” olarak da bilinen London School of Economics, 1895 yılında Fabian Derneği üyeleri olan İngiliz Sosyalist ekonomistler (karı koca) Beatrice ve Sidney Webb tarafından Londra'da kuruldu.
Okul, bugün Londra Üniversitesi'ne bağlı kolejlerden. Bayan Martha Beatrice’ın Sömürge Bakanlığında çalışmışlığı var. Can Kemal Özer, Yusuf Said Müftüoğlu’nun “2016’da 1 Kasım 2009 - 1 Kasım 2014 arasında İngiliz Dış istihbarat kurumu MI6 (Secret Intelligence Service)'in başkanlığı yapmış olan Sir Robert John Sawers ile birlikte çalıştığını” gündeme taşıdı.
MI6'in eski başkanı John Sawers’ın İngiliz The Global Network of Macro Advisory Partners (Makro Danışmanlık Ortaklığı) adlı enstitünün başkanı olduğunu, bu düşünce kuruluşunun (think tank) Türkiye ve Orta Afrika hariç neredeyse dünyanın her yerinde faaliyet yaptığını belirtmişti.
Yusuf Said Müftüoğlu'nun yanı sıra BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan, Hilary Clinton'un âşık olduğu söylenen İngiltere eski Dış İşleri Bakanı David Miliband, İranlı Prof Seyyid Hüseyin Nasr'ın oğlu Vali Nasr, J.P. Morgan and Morgan Stanley'den David Claydon, Mona Sutphen, Vikram Mehta, William j. Burns, Mala Gaonkar, Vikram Mehta, Nader Mousavızadeh, John Sawers gibi isimler de bu kuruluştalar.
İnsanların merak ettiği şey şu, MI6 Başkanının yönettiği bir kurumda Atasoy Müftüoğlu'nun oğlunun ne işi var? Seyyid Hüseyin Nasr'ın oğlunun ne işi var?
David Rockefeller diyor ki: “Oltadaki balığa yem gerekmez!” Şeytan daha ne desin?
Yusuf Said Müftüoğlu da Can Kemal Özer’e cevabında Londra'daki bu Macro Advisory Partners Şirketinin bir danışmanlık şirketi olduğunu, müşterilerine stratejik danışmanlık hizmetleri sunduğunu kendisinin Türkiye’de olanı biteni güvenilen açık kaynaklardan -gazetelerden, medya organlarından- alıp bir araya getirerek kendi yorumlarıyla yazdığını, gizli saklı mahrem bir şey yazmadığını belirtmişti.
İngiliz İstihbarat sisteminin nasıl çalıştığını bilenler için bu cevapların inandırıcılığı tartışılır.
“Ümmet” fikri, Türklük olgusuna neden düşman?
Türkler’in tarihte en büyük düşmanı, Emeviler’in en önemli Arap komutanlarından biri Horasan Valisi Kuteybe bin Müslim desem, Arap uşaklığı, Türklüğünden ağır basanlar Allah rızası için beni boğazlamayı “Cihat” sayabilir.
Kuteybe, senelerce uğraştıktan sonra Semerkant'a 711'de girebildi. Kuteybe komutasındaki Arap ordusu, Türkler’in kadim şehri Semerkant'a girdiğinde erkekleri kılıçtan geçirdiler, kadınları ve kız çocukları cariye, erkek çocukları köle yaptılar.
Türk illerinde taş üstünde taş, baş üstünde baş koymadıkları gibi eğitimli insanları öldürdüler, Türk kültürüne, harsına, irfanına ait kütüphaneleri yıktılar, binlerce cilt kitabı yaktılar, yok ettiler.
Türk kültür tarihine dair elimizde kala kala Kültigin Kağan'ın diktirdiği Orhun/Yenisey Yazıtları ile balballar kaldı. Ne yazık ki Orta Asya Türk tarihini, Çin kaynaklarından öğrenmek gibi trajedi yaşadık, Motun'a “Mete” dedik. Arapça alfabe değişti diye matem tutanlar neden bu konuda bir şey demezler?
“Deve sidiğini şifa” gören çöl bedevilerinin Arap milliyetçiliğini, din algısına dönüştüren paradigmaları iflasın eşiğinde. Türklük Mefkuresine sımsıkı sarılan Türk milleti, günümüzde Arap emperyalizminin korkulu rüyası oldu.
“Ümmetçilik” günümüzde maalesef İngiliz ve Amerikan çıkarlarına hizmet eden son derece kullanışlı bir ideolojik aparat.
“Ümmet” fikri; İslam mü’minleri açısından “din kardeşliği, Müslüman milletlerin, İslam aleminin siyasi kültürel, askeri ve ekonomik birlikteliği” olarak tanımlanabilir.
Ancak söz konusu dini terimin uygulanabilirliği bir tarafa, kendisini İslam’ın tek otorite mercii gören Suudi Arabistan rejiminin gayri İslami yapılanmasının en güçlü dayanağı olması, maalesef içini boşaltan bir olgu.
Türk milletinin Türklük Mefkuresine gönül vermesi demek Arap emperyalizminin yüzyıllardır dini duygularla taktığı boyunduruğu, söküp atması demek. Kültürel ve ideolojik köleliğin bitmesi anlamına gelen bu eylemlilik nedeni ile “Ümmetçilik”, Türkçülük ve Türk milliyetçiliğinin en büyük düşmanıdır.
Eğer akademisyen, siyasi her kim olursa olsun Türklük Mefkuresinden rahatsız oluyorsa bilin ki arka planda, İngilizci, Amerikancı, Çinci, Rusçu, İrancı veya Arapçı zihniyetin iğfaline uğramıştır.
Biz biliriz ki gavurun ekmeğini yiyen kılıcını kuşanır.
CIA, Yeşil Kuşak ve RABITA…
1962’de kurulan Rabıta’nın (Dünya İslam Birliği) Türkiye’de Hanefilik ve Maturidilik esaslarından beslenen Sünni İslam üzerindeki yıkıcı etkisini, bombalı bir saldırıda öldürülen Uğur Mumcu ortaya koymuştu.
Anglo-Amerikan emperyalizmi, İslam’ı politize etmek gereğini duymuş ve kullanabileceği cemaat hareketlerini CIA vasıtasıyla desteklemişti.
Hatta 1985’ten sonra “Dünya İslam Örgütü” RABITA, ABD patentli Selefi/Vehhabi karışımı radikal İslam düşüncelerininin yaygınlaşması ve taraftar bulması için TC yönetiminin bilgisi ve onayıyla Avrupa’daki Türk imamların maaşlarını ödedi.
Mısır’daki El Ezher ve Suudi Arabistan’daki ilahiyat fakültelerine Türkiye’den öğrenci gönderilmeye devam edildi. Bugün ülkemizde Mısır, Pakistan ve Suudi Arabistan ilahiyat fakültelerinden mezun, sayıları binlerle ifade edilen “Eşarilik”le kafayı bozmuş, Selefiliği ideolojik doktrine dönüştürmüş bir “ordu” mevcut.
Vakıf ve derneklerle sözde dini faaliyetlerde bulunuluyor, amaç Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nde zaafiyet oluşturmak.
Korkmayın!
Üçler-yediler-kırklar, erler demine destur alanlar Türk Bilge Kağan gibi diyor ki, "Ey TÜRK! Üstte mavi gök çökmedikçe, Altta yağız yer delinmedikçe, Senin ilini ve töreni kim bozabilir! Titre ve kendine dön!”
Kelt Rahibesi Kraliçe’den icazetli bu İngiliz İslamcılarının, İngiliz emperyalizminin belini kıran Mustafa Kemal Paşa'ya hiç mi hiç tahammülleri yok. Sebebi belli, çok derin kuyruk acıları var.
Nihayet “İngiliz İslamcılığı”nın müdafisi Kadir Mısıroğlu her canlı gibi öldü. Şimdi sormazlar mı? Lozan'da Türkiye'yi en çok zorlayan İngiltere, nasıl oldu da “Lozan zafer değil hezimettir” diye kitap yazan Mısıroğlu'na siyasi iltica verdi! İslamcıların serancamı anlatmakla bitmez. Kimi Amerika’dan alır talimatı kimi Londra’dan.
Perinçek, MİT'in memuru mu yoksa MI6'in memuru mu?
Demirel'in eski başdanışmanı ve Komünizmle Mücadele Derneği'nin eski genel başkanı Orhan Kiverlioğlu, kendisi ile yapılan bir söyleşide Doğu Perinçek'in MİT'in elemanı olduğunu, babası Sadık Perinçek'in ise Demirel'in üç dönem milletvekili olduğunu söyler.
- Sadık Perinçek, Demirel'in partisi Adalet Partisi'nde 3 dönem milletvekilliği yaptı. Hem de çok sevdiğimiz bakandı.
- Peki, oğlu niye öyle çıktı? Yoksa oğlu da sağcı ama solcu mu görünüyor?
- O devletin adamı yani MİT'in memuruydu kovuldu.
- MİT'in memuru mu yoksa MI6'in memuru mu?
- O zaman MİT'indi.
Doğu PERİNÇEK takma isimleri: Tayyar YILMAZ, Hüsamettin, Behiç, Mustafa, Zeynel.,
Gençlik Teşkilatı’nın kurucularından Doğu Perinçek’in babası Sadık Perinçek, 15 Ekim 1961 Pazar günü yapılan milletvekili genel seçimlerinde Erzincan’dan Yeni Türkiye Partisi’nden milletvekili seçildi.
Sadık Perinçek, daha sonra Adalet Partisi (AP) milletvekili oldu, Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı yaptı.
Türkiye çapında CIA destekli sol karşıtı kontrgerilla faaliyetlerini etkili bir biçimde sürdüren Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği ise 1963 yılında kuruldu. Derneğin çalışmaları, 1965 yılında genel başkanlığa Toprak Dergisi sahibi İlhan Egemen Darendelioğlu’nun geçmesi ile hızla yaygınlaştı. 1965'te 27 olan şube sayısı kısa sürede 110’a çıktı. 1965 yılından itibaren İzmir, Antalya, Adana, Erzurum, Kars ve Trabzon’da mitingler düzenledi.
Fethullah Gülen, bu yıllarda Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurucuları arasında idi. Derneğin önde gelen üyeleri, daha sonra İlim Yayma Cemiyeti'nin kuruluşuna da önayak olmuşlardır.
Komünizmle Mücadele Dernekleri, İngiliz istihbaratının kontrolündeki CIA’nın uluslararası düzlemde örgütlediği Dünya Anti-Komünist Birliği’nin (World Anti-Communist League-WACL) Türkiye uzantısıydı.
Fethullah Gülen, AD Yayınları’ndan çıkan anılarında; Komünizmle Mücadele Derneği’nin Erzurum şubesinin açılmasına önderlik ettiğini yazıyor. Bu örgüt Türkiye’deki ikinci şubesiydi.
1967’de Şanghay’da kurulan Dünya Anti-Komünistler Birliği (WACL), önce Nixon yönetimi tarafından Güneydoğu Asya ve Latin Amerika’da isyan bastırma yöntemlerini yaygınlaştırmak için kullanıldı.
O dönemde çalışmalarına yedi Devlet Başkanı katılıyordu. Örgüt, ABD ve CIA’nin askeri-sınai kompleksinin Soğuk Savaş’taki ortak aygıtına dönüşerek, Reagan yönetimi altında yeniden canlılık kazanmıştır.
Böylece, NATO ve CIA’nın tüm çatışma bölgelerinde siyasal cinayetlerinin işlenmesi ve kontrgerillanın oluşturulması görevlerini üstlenmiştir. Aynı zamanda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) yayılmasına karşı kurulan yarı resmi gizli örgütler Avrupa’nın birçok ülkesinde kuruldu.
CIA tarafından finanse edilen bu örgütler "Süper NATO" olarak adlandırıldı, ancak her ülkede ayrı bir isimle örgütlendi. Fethullah Gülen bu ilişkisiyle bağlantılı olarak Türkiye’de Süper NATO tarafından örgütlendi. İlim Yayma Cemiyeti de Komünizmle Mücadele Dernekleri’yle birlikte aynı merkez tarafından örgütlendi.
CIA casusu albay…
Lisans öğrencisi olduğu dönemde, 1962-1963 yılları arasında Almanya’da işçi olarak çalışan ve Almancayı öğrenen Doğu Perinçek, öğrenci hareketi içindeki aktif bir isim olarak 23-24 Mart 1968’de yapılan Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) 2. Kurultayı’nda Genel Başkan seçildi. Almanya yılları iyi incelenmeli.
1950’de kurulan Komünizmle Mücadele Derneği’nin (KDM) başkanlarından Orhan Kiverlioğlu’nun derin bağlantıları günümüzde daha net şekilde kamuoyunun malumu.
Kiverlioğlu, “KMD”de en yakın çalıştığı kişilerden birinin de 1982’de CIA hesabına casusluk yaparken suçüstü yakalanan ve 1983’te cezaevinde ölen özel harpçi emekli Albay Turan Çağlar olduğunu yazacaktı.
Çağlar’ın 1970’lerin sonunda Doğu Perinçek yönetimindeki Aydınlık gazetesine MİT mensuplarının ismini veren kaynak olduğu da iddia edilecekti.
Nerede olduklarını, kimler olduklarını bilenler biliyor!
Ya Rabbi! Sen bu milleti ve devleti, İngiliz muhiplerinin ve envai çeşit dalalet erbabının şerrinden muhafaza buyur!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
Seçilmiş Kaynakça
https://www.solitiraz.com/haber-detay/turkiyede-islamcilarda-ingiliz-iliskisi-babacanin-partisi-liberal-demokrat-olacak-omur-celikdonmez/580
https://www.hkp.org.tr/iskenceci-sorgucular-karsisinda-acikli-bir-diz-cokus-ve-teslimiyet/
https://odatv4.com/devrim-gencliginin-amaci-neydi-1303131200_m.html
https://mobil.egelobisi.com/yazarlar/omur-celikdonmez/abd-ile-nato-nun-avrupa-yi-isgali-ve-rothschild-hanedaninin-ingiltere-de-kraliyet-ayari/1718/
https://www.google.com/amp/s/www.milliyet.com.tr/amp/gundem/icimizdeki-casuslar-2787965
https://kafkassam.com/cia-mossad-ve-mi6nin-sizdigi-tarikatlara-operasyon.html
https://www.teorivepolitika.net/index.php/okunabilir-yazilar/item/676-aydinlik
https://www.google.com/url?sa=t&source=web&rct=j&url=https://tr.boell.org/sites/default/files/ays-tarihvakfi-18x24-boll-r7_tr.pdf&ved=2ahUKEwirm_-RoY3uAhWIk4sKHTsiDMI4ChAWMAJ6BAgJEAE&usg=AOvVaw3rKVt_zj_rITp6Y58yyVj2
https://www.hicrethaber.com//amp/haber/nurcular-hic-bir-zaman-erbakan-a-oy-vermedi-2900