?>

Sporun önüne keyfi “Engeller” konulmasın!

Ahmet Gülümseyen

6 yıl önce

“Doğuştan sol kolum dirsekten itibaren yok. Ama bu benim için bir dezavantaj olmadı. Engelim doğuştan olduğu için, sonradan engelli olanlara göre hayata daha kolay adapte olabiliyorsunuz…" diyor Tekerlekli Sandalye Tenis Milli Takım Baş antrenörü Ayhan Çelik
Limitsiz spor dergisinde çıkan röportajında önemli tespitleri var Çelik’in. 
Hayatın içinden geldiği için, Milli antrenörün sarf ettiği her bir kelimenin ayrıntısında önemli mesajlar var. 
İşimiz, aşımız, yaşımız ne olursa olsun, duyabilmek, dokunabilmek, uygulayabilme adına gerekli dersi çıkarabildiğimizde, işte o zaman uzuvları eksik veya onları tam kullanamayanların toplumunda, içimizden biri olduklarını ‘yaşayarak’ anlamış oluruz. 
Ders ise ders, mesaj ise mesaj. 
İşte, Ayhan Çelik’in o hayatından önemli başlıklar; 
"Hayatım hep sporla geçti.
Amatör olarak futbol oynadım, yüzmede Milli Takıma kadar yükseldim. Sonradan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Rehabilitasyon Merkezinde ampute futbol olduğunu duydum ve orada kalecilik yapmaya başladım. 
Milli Takımın kalesini korudum. 
Gençlerin önünü açmak için 3-4 sene önce bıraktım. 
TSK’da kalecilik yaparken tekerlekli sandalye tenisin varlığını öğrendim. 
Belirli bir süre aktif sporculuktan sonra, 2008 yılında milli takım antrenörlüğüne layık görüldüm. 
On yıldır da bu görevi sürdürmekteyim...”
Başlamak, zor şartlarda da olsa başlamak. 
Başarı, başlangıcın devamı olduğu için, işte o ‘başlamayı’ yakaladı mı insan, engellerin üstesinden geldi demek. 
Onun içindir ki, bu başlangıç için imkân sunulmalı ki kişiye, imkânsızlığın üstesinden gelebilsin…
"KOLUN YOK, ANTRENÖR OLAMAZSIN" (MI?) 
"Tenis ile benim bağlantım yoktu. Dayımın oğlu Gazi Üniversitesinde hem okuyup hem de antrenörlük yapıyordu.
Bana da tenise başlamamı tavsiye etti. 
Önce beni oyuncu olarak tenise başlattı. 
Bir ay içinde onun dokuz aylık oyuncularını yenmeye başladım.
Ayrıca onun da derslerine yardımcı olmaya başladım. Ancak ben bu işi akademik olarak yapmak istedim ve Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi bölümünü kazandım. 
Kolum yok diye bana antrenörlük ve öğretmenlik yapamayacağımı söylediler. Dolayısıyla kabul etmediler. 
Kanuna baktık, YÖK ile yazışmalar yaptık. Antrenörlük yapma hayalimden vazgeçmedim tabii. 
Tenis Federasyonuna başvurdum. Onlar da ‘Kolun yok, sana bu belgeyi veremeyiz’ dediler. 
Onların yönetmeliğine baktığımızda boşluk olduğunu gördük.
Yönetmelikte alınabilir veya alınamaz demiyordu. 
Türkiye’de ilk olacaktı. Ben de onlara ‘Engelsizlerle yarışırım, eğer geçemezsem antrenör olamam’ dedim. 
1. kademe antrenörlük kursunu 400 kişinin arasından 6. olarak tamamladım. Üniversitede kontenjan açılmasına öncü oldum..."
ÜNİVERSİTELERİN İLGİLİ BÖLÜMLERİ VE YÖK’E DÜŞEN GÖREV...
Başlamak, başarmak. 
Yeterli olmadığını anladığı vakit, daha iyi için çabalar insan.
Örneğin düşünce ve uygulamaların sağlam temellere, yerli yerince oturtmak. 
Bunun yolu, her işte olduğu gibi sporda da akademik çalışmadan geçmekte. 
İşte burada görev üniversitelerin ilgili bölümler ve onların bağlı bunduğu en üst kurum YÖK’e düşmekte. 
Hatırlayın geçtiğimiz haftalarda kaleme aldığımız yazıları. 
Engelli bireylerin Beden Eğitimi ve Spor Bölümlerinde hangi şartlarda okumaları gerektiğini Yüksek Öğretim Mevzuatında yer alması, kendi bünyesindeki Engelli Komisyonlarında gündeme taşınması kadar, ilgili üniversitelerden görüş almalı.
Sadece kanun çıkarmak, yönetmelik yazmak yetmez.
Mevzuatlara bağlı işleyişte eğer aksaklık var ise, problemin çözümü için ilgili mercilerle istişare edilmesi şart. 
"Senin kolun yok, antrenör olamazsın…" türünden kişisel ve keyfi kararlarla, bireylerin hedeflerinin önüne ‘engel’ konulmamalı. 
Deneme yanılmayla zaman kaybetmek değil, tıpkı Ayhan Çelik’in ve benzeri örnek hayatların ışığında sistem geliştirilmeli. 
Geliştirilmeli ki enerjiler boşa heba edilmesin. 
Vakit ve enerjimizin boşa geçmemesini fark edip, adım atmaya başladığımızda, işte o vakit kazanım başlar…
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI